geçici

listen to the pronunciation of geçici
التركية - الإنجليزية
transient

Everything is transient and therefore sorrowful. - Her şey geçicidir ve bu nedenle üzücüdür.

My mother's bad mood is transient. - Annemin kötü ruh hali geçicidir.

provisional

I've got a provisional licence. - Ben geçici bir ruhsat aldım.

I've got a provisional licence. - Ben geçici bir lisans aldım.

temporary

They said this was just temporary. - Onlar bunun sadece geçici olduğunu söylediler.

They employ temporary workers. - Onlar geçici işçi istihdam etmektedirler.

transitory
temporal
makeshift

Sami set up a makeshift clinic in Cairo. - Sami, Kahire'de geçici bir klinik kurdu.

We used a barrel for a makeshift table. - Bir geçici masa için bir varil kullandık.

(Kanun) caduceus
transience

I am fascinated by clouds and clocks on old photographs - perhaps because they can be understood as symbols of the transience and continuous passage of time. - Belki onlar geçicilik ve sürekli zaman geçidi olarak olarak anlaşılabileceği için eski fotoğraflardaki bulutlardan ve saatlerden etkilendim.

caducity
caducous
nonpermanent
semipermanent
tempore
accidental
(Bilgisayar) preliminary
interlocutory
impermanent
casual

I took a casual look at the magazine. - Ben dergiye geçici bir bakış attım.

extrinsic
interim

Tom is serving as interim director. - Tom geçici müdür olarak görev yapıyor.

fugacious
jury
temporary , tentative
curable

Love is a temporary insanity curable by marriage. - Aşk evlilikle tedavi edilebilen geçici bir deliliktir.

pro forma
fortuitous
palliative
(Hukuk) interim, temporary
ad interim
deciduous
temporary, transitory, transient, passing, makeshift, provisional, short-lived, ephemeral; contagious, infectious
Band-aid
temporary, provisional, interim
flying
passing, ephemeral, fleeting, temporary, transitory, transient
fugitive
momentary
ephemeral

Love's pleasure is ephemeral; regret eternal. - Aşkın zevki geçicidir; pişmanlığı sonsuzdur.

fading
contagious, infectious
{s} volatile

Reputations are volatile. Loyalties are fickle. Management teams are increasingly disconnected from their staff. - Şöhretler gelip geçici. Sadakatler değişken. Yönetim ekipleri gittikçe elemanlarından daha kopuk.

The situation is extremely volatile. - Durum son derece geçici.

contagious
short-lived
tentative

All dates are tentative. - Tüm tarihler geçicidir.

I've made a tentative deal with Tom. - Tom'la geçici bir anlaşma yaptım.

temp

This arrangement is only temporary. - Bu düzenleme sadece geçici.

They employ temporary workers. - Onlar geçici işçi istihdam etmektedirler.

{s} passing

It was only a passing fad. - Bu sadece geçici bir hevesti.

They don't want to admit that it's really a passing fad. - Onlar gerçekten bunun gelip geçici bir heves olduğunu kabul etmek istemiyor.

mortal
(Sosyoloji, Toplumbilim) transitional
adinterim
provo
{s} provisory
{i} suspension
stopgap
ad hoc
{s} band aid
geçici moda
fad
geçici istek
whim
geçici olarak
temporarily

Can you fix it temporarily? - Geçici olarak tamir edebilir misin?

The airspace around the airport was closed temporarily. - Havaalanı uçuşlara geçici olarak kapatıldı.

geçici çözüm
makeshift
geçici personel
temp
geçici sigorta makbuzu
cover note
geçici önlem
makeshift
geçici arzu
fancy
geçici direk
(Askeri) jury mast
geçici direk
(Askeri) jury-mast
geçici fark
(Ticaret) temporary difference
geçici hata
soft error
geçici heves
fad
geçici ilgi
fad
geçici iskan
temporary housing
geçici kabul
(İnşaat) substantial completion
geçici kurul
(Askeri) ad hoc committee
geçici merak
fad
geçici mizan
(Kanun) trial balance
geçici olmak
be impermanent
geçici olmak
be temporary
geçici otlak
(Çiftçilik) pasture
geçici otlak
(Çiftçilik) lea
geçici otlak
(Çiftçilik) grazing land
geçici sevgi
passing fancy
geçici süre
temporarily
geçici şey
bauble
geçici ihracat eşyası
(Ticaret) temporary export goods
geçici ithalat rejimi
(Ticaret) temporary admission
geçici mezuniyet belgesi
Provisional certificate of graduation
geçici muafiyet
(Ticaret) temporary relief
geçici takipne
(Tıp, İlaç) Transient tachypnea
geçici öğretmen
temporary teachers
geçici Avrupa standardı
(Hukuk) provisional European standard
geçici adres
accommodation address
geçici akma
elastic flow
geçici akım
transient current
geçici anlaşma
(Hukuk) interim agreement, modus vivendi
geçici anlaşma
binder
geçici artış
bulge
geçici band
pass band
geçici bağlantı teli
jumper
geçici başarısızlık
eclipse
geçici belge
(Hukuk) interim certificate
geçici belge
provisional scrip
geçici belge
provisional bond
geçici belge
provisional certificate
geçici belirti
flicker
geçici bellek
temporary storage
geçici bilanço
trial balance
geçici bina
(İnşaat) temporary building
geçici bölme
provisional partition
geçici dalga
transient wave
geçici dalga
transient
geçici değil
non-volatile
geçici diplomasi temsilcileri
(Hukuk) ad hoc diplomacy representatives
geçici dosya
temporary file
geçici durum
temporary state
geçici durum
transiency
geçici duvar
vaimure
geçici duvar
vauntmure
geçici düzenleme
provisional arrangement
geçici düzenleme
temporary arrangement
geçici düzenlemeler
(Hukuk) provisory arrangements
geçici eşel
temporary gauge
geçici gerilim
transient voltage
geçici görev
(Askeri) temporary duty
geçici görevlendirme
secondment
geçici görevli
stopgap
geçici göç
(Coğrafya) temporary migration
geçici gündem
(Hukuk) provisional agenda, interim agenda
geçici güvenli çalışma alanları
(Askeri) temporary secure working areas
geçici güverte
spar deck
geçici haciz
lien
geçici hal
transient state
geçici hale
(Fotoğrafçılık) accidental aureola
geçici hata
transient error
geçici havuz
(Denizbilim) temporary pool
geçici hazır
(Bilgisayar) suspended ready
geçici hedef
(Askeri) transient objective
geçici hesap
provisional account
geçici heves
caprice
geçici heves
whim
geçici hurda
(Askeri) salvage dump
geçici hüküm
(Politika, Siyaset) transitional provision
geçici hükümet
caretaker government
geçici hükümler
(Hukuk) provisional rules
geçici icra
provisional enforcement
geçici ihracat
(Hukuk) temporary export
geçici isim
(Denizbilim) nomen provisorium
geçici istek
whimsey
geçici istek
whimsy
geçici
odd jobs
geçici
(Ticaret) between job
geçici işler
odd jobs
geçici işsizlik
frictional unemployment
geçici işsizlik parası
lay off pay
geçici işten çıkarılma
lay off
geçici işçi
casual
geçici işçi
casual laborer
geçici işçi
(Argo) nonpermanent worker
geçici işçi
jobber
geçici kabul
(Hukuk) temporary admission
geçici kanun
provisional law
geçici kar
(Ticaret) wind fall profit
geçici karanlığa bürünme
eclipse
geçici karar
provisional judgment
geçici karar
provisional decree
geçici karar
temporary decision
geçici karar
provisional decision
geçici karargâh
command post
geçici keşif
provisional estimate
geçici kopya
soft copy
geçici koruma
(Hukuk) temporary protection
geçici kota
(Denizbilim) provisional quota
geçici kural
provisional regulation
geçici köprü
flying bridge
geçici köprü
(İnşaat) temporary bridge
geçici kütük
temporary file
geçici lehçe
(Dilbilim) état de langue
geçici madde
provisional clause
geçici madde temporary clause, provisional article
(to a law, contract, etc.)
geçici mahkeme oturumu
assizes
geçici malul
(Askeri) temporary disable
geçici maslahatgüzar
(Hukuk) provisory chargé d'affaires
geçici mera
(Tarım) temporary pasture
geçici modu
(Bilgisayar) temporary mode
geçici mutluluk
fool's paradise
geçici müşteriler
chance customers
geçici mıknatıs
temporary magnet
geçici mıknatıslık
temporary magnetism
geçici nakil
(Hukuk) temporary transfer
geçici nakil
temporary removal
geçici olarak
rough
geçici olarak
pro forma
geçici olarak
pro tempore
geçici olarak
ad interim
geçici olarak
pro temp
geçici olarak
temporarily; provisionally
geçici olarak
momentarily

The light momentarily blinded me. - Işık beni geçici olarak kör etti.

I was momentarily blinded. - Geçici olarak kördüm.

geçici olarak bulmak
improvise
geçici olarak durmuş
suspended
geçici olarak kalan kimse
sojourner
geçici olarak kalan kimse
bird of passage
geçici olarak kalma
sojourn
geçici olarak kalmak
sojourn
geçici olarak kurulan köprü
Bailey bridge
geçici olarak oturan
nonresident
geçici olarak tutturma
tack
geçici olarak uzaklaştırmak
lay off
geçici olarak uzaklaştırmak
stand off
geçici olarak yapılan şey
interim
geçici olark
ad interim
geçici olma
extrinsicality
geçici otlak
ley
geçici polis
special
geçici protokol
(Hukuk) interim protocol
geçici ret
temporary refusal
geçici rütbe
(Askeri) temporary rank
geçici rütbe
(Askeri) temporary grade
geçici senet
scrip
geçici sertlik
temporary hardness, bicarbonate hardness
geçici seyyar oşinografi destek sistemi
(Askeri) interim mobile oceanographic support system
geçici sınıf
(Askeri) carrier branch
geçici tatlı his
titillation
التركية - التركية
Yaya, yoldan veya karşıdan karşıya geçen kimse, yolcu: "Onları sokakta gördüğünüz zaman adi bir geçiciden farklı bulmazsınız, sanırsınız ki bir yazıcı ticarethanesine gidiyor."- C. Şehabettin
Çok sürmeyen
Yaya, yoldan veya karşıdan karşıya geçen, yolcu
Çok sürmeyen: "Bunu evvela gençliğe mahsus geçici bir heves zannettim."- P. Safa
Kısa ve belli bir süre için olan, geçeğen, muvakkat, palyatif
Kısa ve belli bir süre için olan, geçeğen, muvakkat, palyatif: "Eğer yazmaktan para ve ün gibi iki geçici kıymet ve zevk elde edemezsem acaba yazı yazar mıydım?"- H. E. Adıvar
Bulaşan, bulaşıcı
(Hukuk) MUVAKKAT
(Hukuk) PALYATİF
geçici tan
(Tekstil) Tan yerinde gün doğmadan beliren, sonradan kaybolan geçici aydınlık, yalancı tan, fecrikâzip
GEÇİCİ ACİZBELGESİ
(Hukuk) Haciz esnasında malların değerlerinin alacağın tamamını kar şılamayacağının önceden anlaşılmasıyla hazırlanan tutanak
geçici madde
Yasa, tüzük ve yönetmeliklerde belirli bir süre geçerli olan madde
geçici teminat
İhalelere katılanların yatırmak zorunda olduğu teminat
gelip geçici
Sürekli olmayan, kısa süreli (şey)
geçici olarak
(Osmanlı Dönemi) muvakkaten