Hundreds of years ago, married Japanese women would blacken their teeth to beautify themselves.
- Yüzyıllar önce evli Japon kadınlar kendilerini güzelleştirmek için dişlerini karartırlardı.
Do not prettify the violence!
- Şiddeti güzelleştirmeyin!
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
She writes beautifully.
- O güzel şekilde yazar.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransızca lisanı kayboldu.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
She said that she was good-looking.
- O, güzel olduğunu söyledi.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
She was the fairest in the whole land.
- O bütün ülkenin en güzeliydi.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
Every day grandfather and grandmother gave the kitten plenty of milk, and soon the kitten grew nice and plump.
- Büyük babam ve büyük annem kedi yavrusuna her gün bir sürü süt verdi ve kısa sürede yavru güzel ve tombul oldu.
Alice has stunning legs.
- Alice çok güzel bacaklara sahip.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
She is getting prettier and prettier.
- Gittikçe güzelleşiyor.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.