Önümüzdeki cuma onu göreceğim.
- I'll see him next Friday.
Genellikle Pazartesiden Cumaya kadar okula giderler.
- They usually go to school from Monday to Friday.
Mary kızartma tavasına bazı sosisler attı.
- Mary threw some sausages into the frying pan.
Tom Mary'ye bir Fransız kızartma sundu ve o bir tane aldı.
- Tom offered Mary a French fry and she took one.
Domuz doğranmış ve kızartılmış.
- The pork is diced and fried.
Ben kızartılmış muzu seviyorum.
- I love fried bananas.
Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.
- Tom burned his fingers on a hot frying pan.
Patatesleri kızartmayı bırak.
- Finish frying the potatoes.
Kızartmak için daha büyük balıklarımız var.
- We've got bigger fish to fry.
Onların işi patatesleri kızartmak.
- Their job is to fry the potatoes.
Tom bir yumurta kızartıyor.
- Tom is frying an egg.
Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.
- It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel.
Biraz kızarmış et yedik.
- We ate some fried meat.
Kızarmış balığı sevmem.
- I don't like fried fish.
Kızartılmış yiyecek bana yaramıyor.
- Fried food does not agree with me.
Tom bir ekstra-baharat kovası, kızarmış piliç ve bir konteyner lahana salatası ısmarladı.
- Tom bought a bucket of extra-spicy fried chicken and a container of coleslaw.
Mary kızartma tavasına bazı sosisler attı.
- Mary threw some sausages into the frying pan.
Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.
- Tom burned his fingers on a hot frying pan.
Tom bir yumurta kızartıyor.
- Tom is frying an egg.
Tom Mary'ye bir Fransız kızartma sundu ve o bir tane aldı.
- Tom offered Mary a French fry and she took one.
He always ate his eggs fried, never scrambled.
Man, I got totally fried on weed at Chad's party.'.
It looks like your motherboard is fried.
He's guilty of murder — he's going to fry.