Onun çocuksu samimiyetine gülmekten kendimi alamadım.
- I couldn't help smiling at her childlike frankness.
Sen samimi olmalısın, onlar sana bir arkadaş gibi davranırlar.
- You should be frank, and they will treat you as a friend.
Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.
- The staff exchanged frank opinions in the meeting.
Tom son derece dürüst bir kişi.
- Tom is an extremely frank person.
Gerçekten dürüst olmamı istiyor musun?
- Do you really want me to be frank?
O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
- He is an extremely frank person.
Tom gerçekten açık sözlü olmamı istiyor mu?
- Does Tom really want me to be frank?
Buy a package of franks for the barbecue.
May I be frank with you?.
Franklin convinces France to help Americans.
- Franklin Amerikalılara yardım etmesi için Fransa'yı ikna ediyor.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.