تعريف existing في الإنجليزية التركية القاموس.
- mevcut
Bir çalışma orman yangınlarından kaynaklanan hava kirliliğinin mevcut akciğer sorunlarını artırdığını göstermektedir.
- A study shows air pollution from forest fires exacerbates existing lung problems.
Mevcut kiracıları birikmiş kira borcunu ödemedikleri için mahkemeye vererek tahliye etti.
- He evicted the existing tenants by taking them to court for non-payment of back rent.
- {s} var olan
Var olan müşterileri korumak, yenilerini bulmak kadar önemlidir.
- Keeping existing clients is just as important as finding new ones.
- el altındaki
- halihazırdaki
- sürmekte olan
- {i} şu andaki
- {f} var ol
Var olan müşterileri korumak, yenilerini bulmak kadar önemlidir.
- Keeping existing clients is just as important as finding new ones.
- var olarak
- (İnşaat) var olma
- yaşa/var ol
- {f} var ol: prep.var olarak,varola
- {s} bugünkü
- olma
- exist
- {f} var olmak
- existing bank
- (Ticaret) mevcut banka
- existing customers
- mevcut müşteriler
- existing database
- (Bilgisayar) varolan veritabanı
- existing files
- (Bilgisayar) varolan dosyalar
- existing grade
- mevcut zemin
- existing groups
- (Bilgisayar) varolan gruplar
- existing raw materials
- eldeki hammadde
- existing state
- mevcut hal
- existing state
- mevcut durum
- existing sytem
- mevcut sistem
- existing bond
- mevcut tahvil
- existing equilibrium
- mevcut denge
- existing from birth
- Doğumdan varolan
- existing from birth, innate, inborn
- doğum, doğuştan, doğuştan varolan
- existing without having been made
- yapılmış kalmadan mevcut
- exist
- bulunmak
İngilizce Q, W ve X harfleri bulunmaktadır.
- The letters q, w and x exist in English.
- exist
- var ol
Hayaletlerin var olduğuna inanıyor musunuz?
- Do you believe ghosts exist?
Hayaletlerin var olduğunu kanıtlamak zordur.
- It is difficult to prove that ghosts exist.
- exist
- kalmak
- exist
- varolma
- exist
- yaşama
Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
- I'm sick of this hand-to-mouth existence.
Eğer alkol olmasa, hiç birimiz yaşamayız.
- If it wasn't for alcohol, none of us would exist.
- exist
- baki olmak
- exist
- yaşa/var ol
- exist
- bulunur
Apotik veya “gece yarısı” bölgesi 1.000 metrenin altındaki derinliklerde bulunur. Güneş ışığı bu derinliklere nüfuz etmez ve bölge karanlıkta kalır.
- The aphotic, or “midnight,” zone exists in depths below 1,000 meters. Sunlight does not penetrate to these depths and the zone is bathed in darkness.
Cennet ve cehennem, insanın kalbinde bulunur.
- Heaven and hell exist in the hearts of man.
- exist
- yaşamak
Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
- I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- exist
- olmak
Bu dünyada erkekler zengin olmak için değil, mutlu olmak için var olurlar.
- Men do not exist in this world to become rich, but to become happy.
- exist
- hayatta kalmak
- exist
- mevcut olmak
- exist
- yaşamını (güç koşullar altında) sürdürmek
- exist
- varolmak
- no longer existing
- artık mevcut
- non existing
- olmayan mevcut
- non-existing
- var olmayan
- there is an existing account associated with
- ile bağlantılı bir hesap mevcut
- actually existing socialism
- reel sosyalizm
- append data to existing table
- (Bilgisayar) varolan tabloya veri ekle
- append to existing table
- (Bilgisayar) varolan tabloya ekle
- protocol on existing types
- (Askeri) tipler protokolü
- renewal of existing building
- (Mimarlık) mevcut binanın restorasyonu
- update the existing record
- (Bilgisayar) varolan kaydı güncelleştir
