eskice

listen to the pronunciation of eskice
التركية - الإنجليزية
oldish
rather old
eski
old

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

These are very old books. - Bunlar çok eski kitaplar.

eski
former

Lincoln greeted his former political rival. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

eski
ex
eski
{s} archaic
eski
past

My grandmother used to use her sewing machine a lot in the past. - Büyükannem eskiden dikiş makinesini çok kullanırdı.

This is the same old problem we've had the past three years. - Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.

eski
vintage

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

eski
{s} ancient

Contemporary Persian poems haven’t been known in west world as well as ancient ones. - Eski olanlarının yanı sıra çağdaş Farsça şiirler batı dünyasında bilinmemektedir.

Although many European researchers have studied ancient Persian literature in the nineteenth century, the new world is not paying attention to our contemporary literature. - Birçok Avrupalı ​​araştırmacılar on dokuzuncu yüzyılda eski Fars edebiyatı eğitimi almasına rağmen, yeni dünya çağdaş edebiyatımıza dikkat etmiyor.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom is Mary's ex-boyfriend. - Tom Mary'nin eski erkek arkadaşı.

Tom has three ex-wives. - Tom'un üç eski karısı var.

eski
(Dilbilim) given

I should've given Tom my old trombone. - Ben eski trombonumu Tom'a vermeliydim.

Tom should've given Mary his old guitar. - Tom, Mary'ye eski gitarını vermeliydi.

eski
shabby

Tom's clothes were shabby. - Tom'un giysileri eskimişti.

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

eski
back

Tom and Mary were my backup singers back when I used to perform. - Eskiden konser verdiğimde Tom ve Mary arkada benim yedek şarkıcılarımdı.

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

eski
old-fashioned

The lady persisted in wearing such an old-fashioned shirt. - Bayan böyle eski moda bir gömlek giymekte ısrar etti.

I'm a bit old-fashioned. - Ben biraz eski kafalıyım.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

He still writes novels from time to time, but not as often as he used to. - O hâlâ zaman zaman romanlar yazar fakat eskisi kadar sık değil.

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

eski
used

Soccer is more popular in Japan than it used to be. - Futbol Japonya'da eskisinden daha popüler.

Is eating fish as healthy now as it used to be? - Balık yemek eskiden olduğu kadar şimdi sağlıklıklı mıdır?

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

Tom always gives the same old excuse for being late for school. - Tom okula geç kaldığı için her zaman aynı eski bahaneyi verir.

I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be. - Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eski
the old
eski
an old
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

He came a little earlier than he used to. - Eskisinden biraz daha erken geldi.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

He went to Rome, where he saw a lot of old buildings. - O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.

Because I am a student of old language. - Çünkü ben eski bir dil öğrencisiyim.

eski
ancient; early
eski
{s} early

I used to be a night owl, but now I'm an early riser. - Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.

The Old Prussian language revival began in the early 80's. - Eski Prusya dilinin canlanması seksenlerin başında başladı.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci. - Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.

The artist painted the most intricate of murals on the old stone wall. - Ressam eski taş duvarda en karmaşık duvar resimlerini yaptı.

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

He threw away a bunch of old letters. - Bir sürü eski mektup attı.

Let's eat in the park like we used to. - Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
التركية - التركية
Biraz eski, çok yeni olmayan
Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
eskice
المفضلات