dağlar

listen to the pronunciation of dağlar
التركية - الإنجليزية
mountains

The suspect was hiding out in the mountains for three weeks. - Şüpheli üç haftadır dağlarda saklanıyordu.

The salts and minerals found in these mountains are quite diverse. - Bu dağlarda bulunan tuzlar ve mineraller oldukça farklıdır.

plural of mountain
dağ
mountain

We'd like to climb that mountain. - Biz şu dağa tırmanmak istiyoruz.

Mt. Fuji is Japan's tallest mountain. - Fuji Dağı Japonya'nın en yüksek dağıdır.

dağlar kadar
enormous, great
dağlar kadar farklı
as different as chalk and cheese
dağ
{i} mount

We'd like to climb that mountain. - Biz şu dağa tırmanmak istiyoruz.

We'd like to climb that mountain. - Şu dağa tırmanmak istiyoruz.

dağ
mark
sıra dağlar
range of mountains
sıra dağlar
chain of mountains
arada dağlar kadar fark olmak
far apart
arada dağlar kadar fark olmak
to be far apart
arada dağlar kadar fark olmak
be far apart
aralarında dağlar kadar fark olmak
be poles apart
aralarında dağlar kadar fark var
(Konuşma Dili) They are as different as black and white./They are as different as chalk and cheese
aralarında dağlar kadar fark var
there is no comparison
aralarında karlı dağlar olmak
to be far apart, be very different
dağ
med. sear (produced by cauterization)
dağ
grief, anguish
dağ
mountain; heap, mound
dağ
brand (made by a hot iron)
dağ
montane
dağ
mons

A huge monster is coming down the mountain. - Kocaman bir canavar dağdan aşağıya iniyor.

A monster lay on a rock near the top of the mountain. - Bir canavar dağın zirvesine yakın bir kayanın üzerinde yatıyordu.

dağ
brand
dolomiden oluşmuş dağlar
the dolomites
hazıra dağlar dayanmaz
(Atasözü) You can't live off your capital indefinitely, no matter how large it may be
kıvrımlı dağlar
folded mountains, fold mountains
sıra dağlar
roof of the world
sıra dağlar
mountain chain
yüksek dağlar ile ilgii
alpine
zora dağlar dayanmaz
(Atasözü) Even the mighty yield when threatened with violence
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) EVZAR
(Osmanlı Dönemi) cibâl
dağlar anası
Çok iri kadın, dağ anası
Dağ
(Osmanlı Dönemi) SÜDD
Dağ
(Osmanlı Dönemi) NAIT
Dağ
kuh
Dağ
(Hukuk) CEBEL
Dağ
(Osmanlı Dönemi) TUR
dağ
Kızgın bir demirle vurulan damga, nişan. İyileştirmek için vücudun hastalıklı bölümünde kızgın bir araçla yapılan yanık
dağ
Büyük üzüntü, acı
dağ
İyileştirmek için vücudun hastalıklı bölümünde kızgın bir araçla yapılan yanık
dağ
Yer kabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla çevresine hâkim ve oldukça geniş bir alana yayılan bölümlerine verilen ad
dağ
Kızgın bir demirle vurulan damga, nişan
dağ
Büyük üzüntü, acı: "Dağda bağın var, yüreğinde dağın var."- Atasözü
dağlar
المفضلات