buluşlar

listen to the pronunciation of buluşlar
التركية - الإنجليزية
inventions

The telephone is among the inventions attributed to Bell. - Telefon Bell'e atfedilen buluşlar arasında yer alıyor.

Language is one of the most important inventions of mankind. - Dil insanlığın en önemli buluşlarından biridir.

ınventıons
buluş
discovery

Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. - Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.

The discovery of electricity gave birth to an innumerable number of inventions. - Elektriğin keşfi sayısız buluş icat etmiştir.

buluş
invention

Radio is a great invention. - Radyo büyük bir buluş.

We have a good opinion of your invention. - Buluşunuzu önemsiyoruz.

buluş
{i} breakthrough

Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious. - Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.

buluş
contrivance
buluş
device
bul
{f} found

Scientists haven't found a cure for cancer yet. - Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.

Zebras and giraffes are found at a zoo. - Zebralar ve zürafalar bir hayvanat bahçesinde bulunurlar.

bul
rout out
bul
{f} finding

I had great difficulty in finding my ticket at the station. - İstasyonda biletimi bulurken büyük zorluk yaşadım.

Finding his office was easy. - Onun bürosunu bulmak kolaydı.

bul
{f} find

Ann can't find a job. - Ann, bir iş bulamıyor.

Where can you find the closest store? - En yakın mağazayı nerede bulabilirsin?

buluş
find

The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out. - Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.

buluş
meet

He promised to meet her at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

She promised to meet her at the coffee shop. - Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.

buluş
innovation
bul
contrive

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

bul
{f} contrived

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

buluş
original thought
buluş
ınvention
Bul
(abbr. for Bulvarı) Boulevard
bul
routout
bul
detect

The detective found absolute proof of the man's guilt. - Dedektif adamın suçuyla ilgili kesin kanıtı buldu.

The police detective found a bloody knife. - Polis dedektifi kanlı bir bıçak buldu.

bul
ave
buluş
invention; discovery
buluş
innovation; puberty
buluş
finding
buluş
brainchild
buluş
detection
buluş
creation
buluş
invention; innovation; discovery
buluş
{i} puberty
buluş
rendezvous

Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station. - Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.

We're approaching the rendezvous point. - Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف buluşlar في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

bul
bulletin
التركية - التركية

تعريف buluşlar في التركية التركية القاموس.

bul
Yalnız iki geniş yüzü testere ile düzeltilmiş tahta
buluş
Bulma işi veya biçimi
buluş
Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme, icat
buluş
Bulma işi veya biçimi. İlk defa yeni bir şey yaratma, icat
buluş
İlk defa yeni bir şey yaratma, icat
buluş
Konu, duygu, düşünce ve hayalde başkalarının etkisinden sıyrılarak bunların işlenişinde yeni bir yol tutma
buluş
Konu, duygu, düşünce ve hayalde başkalarının etkisinden sıyrılarak, bunların işlenişinde yeni bir yol tutma
buluş
Bilinen bilgilerden yararlanarak daha önce bilinmeyen yeni bir bulguya ulaşma veya yöntem geliştirme, icat: "Bu orjinal buluşu Vali Beye borçluyuz."- S. F. Abasıyanık