After a long wait in line, she was told she should get a certified copy of her birth certificate as identification.
- Uzun bir bekleyişten sonra, ona kimlik olarak onun doğum belgesinin onaylı bir nüshasını alması gerektiği söyleniyor.
It's going to be a three-hour wait.
- Bu üç saatlik bir bekleyiş olacak.
Don't expect too much.
- Çok fazla şey bekleme.
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
Hold on a moment, please.
- Biraz bekleyin, lütfen.
Please hold on a moment.
- Lütfen biraz bekleyin.
Hang on a minute. I'll call Jimmy.
- Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.
Hang on till I get to you.
- Seni alana kadar bekle.
Carlos waited a moment.
- Carlos bir müddet bekledi.
I'll wait here until she comes.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
Students are expected to stay away from dubious places.
- Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
There were five patients in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
Five patients were in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
Go over there, and await further instructions.
- Oraya git ve daha fazla talimat bekle.
Awaiting your quick response . . .
- Hızlı yanıtın bekleniyor.
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
Please wait for thirty minutes.
- Lütfen yarım saat bekle.
I'll wait for him for an hour.
- Onu bir saat bekleyeceğim.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
Tom told me he had nothing to look forward to.
- Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.
I'll look forward to it.
- Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.