büyüklüğü

listen to the pronunciation of büyüklüğü
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) modulus of
büyük
large

Osaka is the second largest city of Japan. - Osaka, Japonya'nın ikinci en büyük şehridir.

My brother is as large as I. - Erkek kardeşim, ben kadar büyük.

büyük
grand

Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB. - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.

My grandfather died shortly after my birth. - Büyükbabam benim doğumumdan kısa bir süre sonra öldü.

büyük
major

I think that it likely that there was a major fault in the lookout. - Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.

My house needs major repairs. - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.

büyük
great

England and Scotland were unified on May 1, 1707, to form the Kingdom of Great Britain. - İngiltere ve İskoçya, 1 Mayıs 1707'de birleşti ve Büyük Britanya Krallığı'nı oluşturdu.

I had great difficulty in finding my ticket at the station. - İstasyonda biletimi bulurken büyük zorluk yaşadım.

büyük
big

He broke his promise, which was a big mistake. - Büyük bir hataydı ki, o caydı.

In Japan, there is no lake bigger than Lake Biwa. - Japonya'da, Biwa gölünden daha büyük bir göl yoktur.

büyük
long

These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it. - Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.

My grandfather lived a long life. - Büyük babam uzun bir hayat yaşadı.

büyük
huge

He lives in a huge house. - O, büyük bir evde yaşıyor.

The huge building seemed to touch the sky. - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.

büyük
wide

There is a wide gap in the opinions between the two students. - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.

büyük
capital

Sentences begin with a capital letter. - Cümleler büyük harfle başlar.

Write your name in capitals. - Adını büyük harflerle yaz.

büyük
{s} exalted
büyük
{s} mighty
büyük
high

His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class. - Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.

We have given your order highest priority. - Siparişinize en büyük önceliği verdik.

büyük
{s} handsome

He was big and handsome. - O, büyük ve yakışıklıydı.

büyük
large scale

It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale. - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.

It seems the rural area will be developed on a large scale. - Kırsal alan büyük ölçüde gelişecek gibi görünüyor.

büyük
{s} older

He looks older than my brother. - O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.

He's three years older than I am. - O benden üç yaş daha büyük.

büyük
expansive
büyük
voluminous
büyük
eldest

Caution is the eldest daughter of wisdom. - Dikkat, bilgeliğin büyük kızıdır.

The eldest son succeeded to all the property. - En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.

büyük
bigger

Tokyo is bigger than Rome. - Tokyo Roma'dan daha büyüktür.

Beijing is bigger than Rome. - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.

büyük
ambitious

My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee. - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.

büyük
ranch

Tom is the owner of the largest ranch in the area. - Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.

Tom rode a horse last week when he was at his grandfather's ranch. - Tom büyükbabasının çiftliğindeyken geçen hafta ata bindi.

büyük
oldest

She is not my mother but my oldest sister. - O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.

How old is your oldest son? - En büyük erkek evladın kaç yaşında?

büyük
hamper
büyük
{i} senior
büyük
outsize
büyük
colossal
büyük
singular
büyük
stupendous
büyük
towering
büyük
signal

Tom's grandfather was a signal officer in the army. - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.

büyük
gross

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

büyük
profound
büyük
(Tıp) hypertrophic
büyük
burning
büyük
(Bilgisayar) more

You must be more careful to avoid making a gross mistake. - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future. - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

deprem büyüklüğü
(Çevre) earthquake magnitude
petek büyüklüğü
reuse distance
tane büyüklüğü
(Mekanik,Teknik) grain size
tane büyüklüğü
(İnşaat) particle size
büyük
sumptuous
büyük
widely
büyük
legend
büyük
sizable

Tom won a sizable amount of money. - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.

büyük
edifice
büyük
substantial

The stability of Chinese economy is substantially overestimated. - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.

büyük
tremendous

Tom is taking a tremendous chance. - Tom çok büyük bir risk alıyor.

The earthquake created a tremendous sea wave. - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.

büyük
ample
büyük
considerable

Tom's experience attracted considerable attention. - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.

The earthquake caused considerable damage. - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.

büyük
bulky

This box is too bulky to carry. - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.

These presents are really bulky. - Bu hediyeler gerçekten büyük.

büyük
redoubtable
büyük
{s} precious
büyük
massive

This is the most massive structure I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.

The bad harvest caused massive food shortages. - Kötü hasat büyük gıda sıkıntısına neden oldu.

büyük
dire

The castle was in dire need of major repairs. - Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.

büyük
prize

A prize was given in honor of the great scientist. - Büyük bilimci onuruna bir ödül verildi.

To my great delight, he won the first prize. - Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.

büyük
no end of
büyük
untold
büyük
grown-up
büyük
sizeable

He won a sizeable amount of money. - O büyük miktarda para kazandı.

büyük
{s} rousing

The concert was a rousing success. - Konser büyük bir başarıydı.

Büyük
large-scale

Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start. - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.

Büyük
the older
büyük
the biggest
büyük
a great
büyük
great of
büyük
the greatest

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

He is one of the greatest artists in Japan. - Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.

büyük
greater

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0. - Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

Our friendship is greater than our quarrels. - Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.

büyük
the great

The Lake Van is the greatest lake of Turkey. - Van Gölü Türkiye'nin en büyük gölüdür.

Security is the greatest enemy. - Güvenlik en büyük düşmandır.

büyük
the largest
büyük
a big
Büyük
(Tıp) magnus
arazinin büyüklüğü
acreage
büyük
important; grand, chief, major
büyük
healthy

His grandfather is still very healthy for his age. - Büyükbabası yaşına göre hâlâ oldukça sağlıklı.

His grandmother looks healthy. - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.

büyük
great, grand, exalted
büyük
extended
büyük
macro
büyük
megalo
büyük
capacious
büyük
old; older, senior
büyük
Cyclopean
büyük
maxi

The largest muscle in the human body is the gluteus maximus. - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

büyük
magniloquent
büyük
one's senior, older person; person whose rank or qualities command respect
büyük
elder

My elder son is Lech Zaręba. - En büyük oğlum Lech Zaręba'dır.

My elder daughter is Magdalena Zarębówna. - En büyük kızım Magdalena Zarębówna'dır.

büyük
big, large, great, grand, massive, colossal, tremendous; extensive; important, serious, chief; great, exalted; old, older, elder; oldest, eldest
büyük
big, large
büyük
no end
büyük
mega
büyük
keen
büyük
out

Tom doesn't have much interest in outdoor sports. - Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

büyük
enormous

Esperanto is surely an enormous waste of time! - Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!

The damage from the typhoon was enormous. - Tayfundan gelen hasar büyüktü.

büyük
almighty
büyük
{s} stout
büyük
{s} smart

Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore. - Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.

büyük
crying
büyük
hard

He worked hard to support a large family. - O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.

He put up with the greatest hardship that no one could imagine. - O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı.

büyük
walloping
büyük
bough

She bought him a camera that was too big to fit in his shirt pocket. - Ona, gömlek cebine sığmayacak kadar büyük bir kamera aldım.

His grandfather bought him the expensive toy. - Büyükbabası ona pahalı bir oyuncak aldı.

büyük
majuscule
büyük
{s} sublime
büyük
extensive

The earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.

The flood did the village extensive damage. - Sel köye büyük hasar verdi.

büyük
star

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

There exist several stars which are larger than our Sun. - Güneşimizden daha büyük bir sürü yıldız var.

büyük
{s} swingeing
büyük
bongo
büyük
goodly
ferrit tanesi büyüklüğü
ferrite grain size
fon büyüklüğü
(Sigorta,Ticaret) total net asset value of fund
gel-git büyüklüğü
(Askeri) tidal range
gerilim büyüklüğü
stress intensity
gren büyüklüğü indisi
grain size index
harf büyüklüğü
typeface
mikser büyüklüğü
size of mixer
optimum ölçek büyüklüğü
(Ticaret) optimum scale size
parti büyüklüğü
log sizing
parçacık büyüklüğü
particle size
perlit tane büyüklüğü
pearlite grain size
piyasa büyüklüğü
(Denizbilim) commercial size
sediment büyüklüğü
sediment grade
tahmin büyüklüğü
(Politika, Siyaset) estimation size
tane büyüklüğü
grain size, particle size
tane büyüklüğü analizi
particle-size analysis
tane büyüklüğü analizi
partide size analysis
tane büyüklüğü sayısı
grain size index
yazının baskı büyüklüğü hesabı
cast off
yumurta büyüklüğü
(Denizbilim) egg size
التركية - التركية

تعريف büyüklüğü في التركية التركية القاموس.

Büyük
(Osmanlı Dönemi) REBUZ
Büyük
muhteşem
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı."- S. F. Abasıyanık. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti."- T. Buğra
büyük
Somut nesneler için boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz."- Y. Z. Ortaç
büyük
Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
büyük
Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan, küçük karşıtı
büyük
Çok, ortalamayı aşan
büyük
Üstün niteliği olan
büyük
Önemli
büyük
Niceliği çok olan
büyük
Soyut kavramlar için çok, ortalamayı aşan: "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti."- P. Safa
büyük
Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır."- R. N. Güntekin. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri."- N. Ataç
büyük
(Osmanlı Dönemi) azîme
büyük
(Osmanlı Dönemi) azıme