ayni zamanda

listen to the pronunciation of ayni zamanda
التركية - الإنجليزية

تعريف ayni zamanda في التركية الإنجليزية القاموس.

aynı zamanda
at the same time

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

Tom goes to bed at the same time every night. - Tom her gece aynı zamanda yatmaya gider.

aynı zamanda
1. at the same time, simultaneously: Alp ve Aslan aynı zamanda doğdu. Alp and Aslan were born at the same time. 2. at the same time, yet, however, nevertheless: O hafta briç turnuvasına katıldı, aynı zamanda bütün sınavlarını büyük bir başarıyla verdi. That week he played in the bridge tournament, at the same time he passed all his exams with high marks
aynı zamanda
therewithal
aynı zamanda
while
aynı zamanda
as well

This development is casting a larger and larger shadow over the chemical industry as well. - Bu gelişme aynı zamanda kimya sanayi üzerinde de gittikçe daha büyük bir gölge düşürüyor.

Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well. - Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.

aynı zamanda
the while
aynı zamanda
syn-
aynı zamanda
yet
aynı zamanda
{f} too

You are not the only one responsible for it, I am too. - Onun için sadece siz değil aynı zamanda ben de sorumluyum.

Not only are you wrong, but I am wrong too. - Sadece siz değil aynı zamanda ben de hatalıyım.

aynı zamanda
simultaneously

He is a scholar and a musician simultaneously. - O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.

aynı zamanda
also

You can drink water, but you can also let it walk. - Su içebilirsin fakat aynı zamanda da onun yürümesine izin verebilirsin.

I know not only the father, but also the son. - Sadece babasını değil, aynı zamanda oğlunu da tanıyorum.

aynı zamanda
in the same time
aynı zamanda
at once

You can't do two things at once. - Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.

aynı zamanda
both

Tom and Mary both started talking at the same time. - Hem Tom hem de Mary aynı zamanda konuşmaya başladı.

In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time. - Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.

aynı zamanda
but only
aynı zamanda
also of
aynı zamanda
therewith
aynı zamanda
syn
aynı zamanda
contemporaneously
aynı zamanda olan
simultaneous
aynı zamanda olma
simultaneity
aynı zamanda olmayan
asynchronous
aynı zamanda yaşamış olan kimse
contemporary
fakat aynı zamanda
but at the same time
aynı yerde aynı zamanda
at the same time, same place
aynı yerde aynı zamanda
same time same place
hepsi aynı zamanda
all in unison
التركية - التركية

تعريف ayni zamanda في التركية التركية القاموس.

aynı zamanda
Hem de, bununla birlikte