aydınlatılmış

listen to the pronunciation of aydınlatılmış
التركية - الإنجليزية
{s} illuminated

The old office was less illuminated. - Eski ofis daha az aydınlatılmıştı.

enlightened
lit

The stage was lit from both sides. - Sahne her iki taraftan aydınlatılmıştı.

The streets are brightly lit. - Caddeler parlak bir biçimde aydınlatılmış.

clarified
projektör ile aydınlatılmış
floodlit
aydınlat
clarify
aydınlat
enlighten

Every burned book enlightens the world. - Yakılan her kitap dünyayı aydınlatır.

Television enlightens the viewers as well as entertains them. - Televizyon izleyicileri eğlendirmesinin yanı sıra onları aydınlatır.

aydınlat
{f} illuminated

The square was illuminated by bright lights. - Meydan parlak ışıklarla aydınlatıldı.

The old office was less illuminated. - Eski ofis daha az aydınlatılmıştı.

aydınlat
illuminate

I use a flashlight to illuminate dark areas. - Karanlık alanları aydınlatmak için bir el feneri kullanırım.

Sun lights the landscape, pain illuminates the soul. - Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.

aydınlat
{f} lighting

Nearly all siheyuans had their main buildings and gates facing south for better lighting, so a majority of hutongs run from east to west. - Neredeyse bütün siheuyanların ana binaları ve daha iyi aydınlatma için güneye bakan kapıları vardı.Bu yüzden hutongların bir çoğunluğu doğudan batıya doğru çalışırlar.

The lighting is poor in this part of the city. - Şehrin bu kısmında aydınlatma yetersiz.

aydınlat
light up

If the universe is full of stars, why doesn't their light continually light up the entire sky? - Eğer evren yıldızlarla doluysa, neden onların ışığı sürekli olarak tüm evreni aydınlatmıyor?

aydınlat
clarificate
aydınlat
irradiate
aydınlat
{f} clarifying
aydınlat
clear up
aydınlat
{f} enlightening

That was very enlightening. - O çok aydınlatıcıydı.

Enlightening the people is very easy. - İnsanları aydınlatmak çok kolaydır.

aydınlat
{f} lightening
aydınlat
{f} illuminating

When I heard my teacher's illuminating explanation, it was as though I suddenly saw the light. - Ben öğretmenimin aydınlatıcı açıklamasını duyduğumda aniden ışık gördüm gibi oldu.

Their comments were illuminating. - Onların yorumları aydınlatıcıydı.

aydınlat
cast light
aydınlat
enlightened

Any society not enlightened by philosophers is fooled by quacks. - Filozoflar tarafından aydınlatılmamış bir toplum şarlatanlar tarafından aptal yerine konulurlar.

aydınlat
catechize
aydınlat
clarified
aydınlat
undeceive
aydınlat
illumine
التركية - التركية
münevver
aydınlatılmış
المفضلات