ateşlendirme

listen to the pronunciation of ateşlendirme
التركية - الإنجليزية

تعريف ateşlendirme في التركية الإنجليزية القاموس.

ateş
fever

I have a cough and a little fever. - Benim öksürüğüm ve biraz ateşim var.

You have a little fever today, don't you? - Senin bugün biraz ateşin var, değil mi?

Ateş
(isim) Fire

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Animals are afraid of fire. - Hayvanlar ateşten korkar.

ateş
fire; fever, temperature; ardour, zeal, fervour; gunfire, discharge; light
ateş
{i} temperature

I have a high temperature. - Benim yüksek ateşim var.

A nurse took my temperature. - Bir hemşire ateşimi ölçtü.

ateş
light

The difference between the right word and almost the right word is the difference between lightning and the lightning bug. - Doğru kelime ve doğruya yakın kelime arasındaki fark şimşek ve ateş böceği arasındaki farktır.

Though it was cold, he didn't light the fire. - O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.

ateş
fervor
ateş
shoot

The man suddenly started shooting his gun. - Adam aniden silahını ateşlemeye başladı.

This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?! - Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!

ateş
shooting

Tom started shooting. - Tom ateş etmeye başladı.

A group of militia saw him and began shooting. - Bir grup milis onu gördü ve ateş açmaya başladı.

ateş
element

According to the Chinese, the five elements are metal, earth, fire, water and wood. - Çinlilere göre beş element, metal, toprak, ateş, su ve odundur.

Aristotle believed that everything on Earth was made from four elements: earth, air, fire and water. - Aristoteles dünyadaki her şeyin dört elementten yapılmış olduğuna inanıyordu: toprak, hava, ateş ve su.

ateşlendirmek
enliven
ateş
blaze
ateş
ardour
ateş
flame

A small spark often ignites a big flame. - Küçük bir kıvılcım sık sık büyük bir alevi ateşler.

The car turned over and burst into flames. - Araba devrildi ve ateş aldı.

ateş
glow

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

You could see the glow of the fire for miles. - Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.

ateş
gunfire

The police came as soon as they heard the gunfire. - Polis silah ateşini duyar duymaz geldi.

The gunfire was getting worse, so we ran down to our cellar. - Silah ateşi kötüleşiyordu bu yüzden aşağıya mahzene koştuk.

ateş
fervency
ateşlendirmek
fire
ateşlendirmek
windfall
Ateş
(Tıp) ignis
Ateş
(Diş Hekimliği) pyrexia fever
ateş
(Askeriye) Fire!
ateş
danger; catastrophe
ateş
blaze; heat
ateş
a light (for a cigarette)
ateş
gunfire; artillery fire
ateş
pyro
ateş
zeal, ardor, fervor, vehemence
ateş
fever, temperature
ateş
temperature; mettle
ateş
flush

Do you have a fever? You look flushed. - Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.

ateş
vivacity, exuberance
ateş
{i} heat

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

ateş
ardor
ateş
{i} discharge
ateş
pyrexia
ateş
{i} mettle
ateşlendirmek
to make (someone) feverish
ateşlendirmek
to aggravate, stir up (trouble)
ateşlendirmek
to enliven
التركية - التركية
Ateşlendirmek işi
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Yangın
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Harb, savaş.Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın iç
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Gözyaşı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hiddet, gazab, şiddet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hastalık
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Kızgınlık, hararet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr
Ateş
od
Ateş
hov
Ateş
(Osmanlı Dönemi) SAM
Ateş
cız
Ateş
kor
Ateş
zer
Ateş
(Hukuk) NAR
ateş
Kırmızı, alev renginde olan. Öfke, hırs, hınç: "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı."- T. Buğra
ateş
Evlat acısı bu ..."- H. R. Gürpınar
ateş
Tutuşmuş olan cisim
ateş
Büyük üzüntü, acı: "İçimin ateşi hiç küllenmedi
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od
ateş
Patlayıcı silahların atılması
ateş
Kırmızı, alev renginde olan
ateş
Coşkunluk
ateş
Vücut ısısı: "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi."- S. F. Abasıyanık
ateş
Coşkunluk: "Nejat Efendinin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu."- H. E. Adıvar
ateş
Öfke, hırs, hınç
ateş
Tehlike, felaket
ateş
Isıtma veya pişirme için kullanılan yer veya araç
ateş
Büyük üzüntü, acı
ateş
Seneler geçtikçe daha alevleniyor
ateş
Vücut ısısı
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
ateş
(Osmanlı Dönemi) nâr
ateşlendirmek
Coşturmak, kışkırtmak, şiddetlendirmek
ateşlendirme
المفضلات