O, kendisinin hasta olduğuna inandırdı.
- She made believe that she was sick.
Bir hasta geç dönem kürtaj yapılabilir mi?
- Can a case be made for late-term abortions?
Hayır, sana kızgın değilim, sadece hayal kırıklığına uğradım.
- No, I'm not mad at you, I'm just disappointed.
Onun kalesi kırık camdan yapılmıştı.
- His castle was made of broken glass.
Ultraviyole ışınlarının ani artışı araştırmacıları ozon deliklerinin varlığına inandırdı.
- The sudden increase of ultraviolet rays made the researchers believe in the existence of ozone holes.
O, müziği deli gibi seviyor.
- He is mad about music.
Eşiniz size çok kızgın.
- Your wife is mad at you.
Tom'un bana çok kızgın olmadığını umuyorum.
- I hope Tom's not too mad at me.
Tom, bir solucan yediğim takdirde bana otuz dolar vereceğini söyledi.
- Tom said that he'd give me thirty dollars if I ate an earthworm.
Solucan ona dokunduğumda kıvrıldı.
- The earthworm wriggled when I touched it.
Tom sinirli görünüyordu.
- Tom looked like he was mad.
Hiçkimseye sinirli değilim.
- I'm not mad at anybody.
Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
- Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
Tom çılgın gibi görünüyor.
- It looks like Tom is mad.
O kadar üzgündü ki neredeyse çıldırmıştı.
- He was so sad that he almost went mad.