alışılagelmiş

listen to the pronunciation of alışılagelmiş
التركية - الإنجليزية
habitual
ordinary
consuetudinary
customary
common
routine
usual
conventional
alış
{i} receiving
alış
{i} taking

I am in the habit of taking a walk every day. - Her gün yürümeye alışkınım.

I am in the habit of taking a shower in the morning. - Sabah duş almaya alışkınım.

alış
{i} buying

You could save money by buying in bulk. - Toptan alışveriş yaparak para tasarrufu yapabilirsin.

Whenever she goes shopping, she ends up buying more than she can afford. - O ne zaman alışverişe gitse, kendini gücünün yettiğinden daha fazlasını alarak bitirir.

alış
{i} reception

His new book met with a favorable reception. - Onun yeni kitabı tatminkar bir alışla karşılaştı.

alışılagelmiş yollar
usual channels
alışılagelmiş yollardan
through the usual channels
alış
(Bilgisayar) receive
alış
(Ticaret) purchasing
alış
(Ticaret) bid
alış
(Ticaret) procurement
alış
got used to
alış
gotten used to
alış
get used

It'll take some time to get used to living here. - Burada yaşamaya alışmak biraz zaman alacak.

You'll soon get used to the climate here. - Yakında buradaki iklime alışırsın.

alış
taking, receiving
alış
taking; receiving; purchase, buying
alış
purchase, buying
alış
we buy
التركية - التركية
(Hukuk) MÜTEAMEL
alış
Alma işi veya biçimi
alışılagelmiş
المفضلات