They live in deplorable conditions.
 - Acınacak koşullarda yaşıyorlar.
Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide.
 - Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.
My children make pathetically sincere efforts to get up early.
 - Çocuklarım erken kalkmak için acınacak halde samimi çabalar gösterirler.
My French is pathetic.
 - Fransızcam acınacak hâlde.
This seasoning has a bitter taste.
 - Bu baharatın acı bir tadı var.
I can't abide hearing you cry so bitterly.
 - Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.
Tom put too much hot sauce on his pizza.
 - Tom pizzasına çok fazla acı sos koydu.
I want to eat some Korean food that isn't hot and spicy.
 - Biraz baharatsız ve acısız Kore yemeği yemek istiyorum.
His face is distorted by pain.
 - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
Do you feel any pain in your stomach?
 - Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
He used to suffer from stomach aches.
 - O, mide ağrılarından dolayı acı çekerdi.
The soap hurt my eyes.
 - Sabun gözlerimi acıttı.
My shoes hurt. I'm in agony.
 - Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's?
 - Hangisinin sokması daha acılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?
A bee sting is a painful thing.
 - Arı sokması, acı bir şeydir.
That is a distressing story.
 - Bu acıklı bir hikaye.
The old man started to laugh sadly.
 - Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
 - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
No words can express her deep sorrow.
 - Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
All sorrows should be tolerable, even if they are great.
 - Büyük olsalar bile, bütün acılar dayanılabilir olmalı.
Tom was in severe pain.
 - Tom şiddetli acı içindeydi.
He used to suffer from severe nasal congestion.
 - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.
Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
 - Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
Teenagers must adapt to today's harsh realities.
 - Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
Everybody deals with grief differently.
 - Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
 - Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
He is suffering from a headache.
 - O, baş ağrısından acı çekiyor.
To some life is pleasure, to others suffering.
 - Bazılarına göre hayat zevktir, diğerlerine göre acı çekmektir.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
 - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Tom said he felt sorry for Mary.
 - Tom Mary'ye acıdığını söyledi.
I'm very sorry for the pain I caused.
 - Neden olduğum acı için çok üzgünüm.
She felt a sharp pain in the chest.
 - Göğsünde keskin bir acı hissetti.
He felt a sharp pain.
 - O, keskin bir acı hissetti.
When I bite down, this tooth hurts.
 - Ben ısırdığımda, bu diş acıyor.
Tom had to bite the bullet.
 - Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
There is no mercy here, Pinocchio. I have spared you. Harlequin must burn in your place. I am hungry and my dinner must be cooked.
 - Burada merhamet yok, Pinokyo. Senin canını bağışlıyorum. Harlequin senin yerine yanmalı. Ben acıktım ve akşam yemeğim pişirilmeli.
You just have to have mercy on my poor wife.
 - Sadece zavallı karıma acımalısın.
A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
 - Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
I never thought he was capable of doing something so cruel.
 - Onun o kadar acımasız bir şey yapma yeteneğine sahip olduğunu hiç düşünmemiştim.
It was an extremely cruel war.
 - Bu son derece acımasız bir savaştı.
He lay in agony until the doctor arrived.
 - Doktor gelinceye kadar acı içinde yattı.
She screamed in agony.
 - O, acı içinde çığlık attı.
Never rub your eyes after cutting a hot pepper.
 - Bir acı biber kestikten sonra asla gözlerini ovma.
Don't worry, cutting your hair doesn't hurt.
 - Merak etmeyin, saçınızı kesmek acı vermez.
Sami's family waited in anguish.
 - Sami'nin ailesi acı içinde bekliyordu.
He hid his anguish with a smile.
 - O bir tebessümle acısını sakladı.
I really feel for you.
 - Gerçekten sana acıyorum.
The army were scathingly beaten.
 - Ordu acımasızca yenildi.
Tom felt the pangs of hunger.
 - Tom açlığın acısını hissetti.
Her misery was only for show.
 - Onun acısı yalnızca gösteriş içindi.
Misery and sorrow accompany war.
 - Acı ve üzüntü savaşa eşlik eder.
It was a tragic accident.
 - Bu acıklı bir kazaydı.
She was painfully skinny.
 - O, acı verecek şekilde zayıftı.
He was painfully thin.
 - O, acı verecek şekilde zayıftı.