a difficult situation or problem

listen to the pronunciation of a difficult situation or problem
الإنجليزية - التركية

تعريف a difficult situation or problem في الإنجليزية التركية القاموس.

bear
{f} taşımak

O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır. - She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.

O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır, - She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.

bear
{i} ayı

Benjamin, bir ayıyı tüfekle vurdu. - Benjamin shot a bear with a rifle.

Ayı tamamen uysal ve ısırmaz. - The bear is quite tame and doesn't bite.

bear
ayıya benzer hayvan
bear
doğurmak, dünyaya getirmek
bear
borsada fiyatlar düşecek ümidiyle ilerde alacağı tahvil ve senetleri evvelden satan kimse
bear
{f} (bore/eski bare, borne)
bear
{f} sineye çekmek

Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu. - Tom had no choice but to grin and bear it.

bear
vurguncu
bear
aklında olmak
bear
uygun olmak
bear
(Finans) Borsa spekülatörü
bear
{f} götürmek
bear
{f} hazmetmek
bear
{f} getirmek
bear
(fiil) taşımak; katlanmak, çekmek, sineye çekmek, üstlenmek, gütmek (kin), hazmetmek, dişini sıkmak; götürmek, getirmek, vermek, dönmek; değmek, sapmak, yönelmek; spekülasyon yapmak, borsa fiyatlarını düşürmek; duymak (sevgi); doğurmak
bear
{f} spekülasyon yapmak
bear
{f} dişini sıkmak
bear
{f} borsa fiyatlarını düşürmek
bear
spekülatör,v.taşı: n.ayı
bear
{f} taşımak; kaldırmak: It won't bear your weight. Senin ağırlığını kaldırmaz. They have the right to bear arms
الإنجليزية - الإنجليزية
bear
A difficult situation
knot
A difficult situation
jam
A difficult situation
pickle
a difficult situation or problem

    الواصلة

    a dif·fi·cult si·tu·a·tion or prob·lem

    التركية النطق

    ı dîfıkılt sîçueyşın ır präblım

    النطق

    /ə ˈdəfəkəlt ˌsəʧo͞oˈāsʜən ər ˈpräbləm/ /ə ˈdɪfəkəlt ˌsɪʧuːˈeɪʃən ɜr ˈprɑːbləm/
المفضلات