-e yetişmek

listen to the pronunciation of -e yetişmek
التركية - الإنجليزية

تعريف -e yetişmek في التركية الإنجليزية القاموس.

-e yetişmek
catch up with
-e yetişmek
(Fiili Deyim ) come up with
yetişmek
catch

You'll have to get a move on if you want to catch the train. - Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.

Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class. - Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.

yetişmek
grow

Plants need sunlight to grow. - Bitkilerin yetişmek için güneş ışığına ihtiyacı var.

imdadına yetişmek
rescue
yetişmek
to reach, to attain; to catch; to catch sb up, to catch up (with sb); to keep up (with sb/sth); to suffice; to grow; to grow up, to be brought up; to come to the help of
yetişmek (yetmek)
suffice
(bir yerde) yetişmek
range
hızır gibi yetişmek
a godsend
hızır gibi yetişmek
come as a godsend
Hızır gibi yetişmek
to come as a godsend, come to the rescue at the right moment
Hızır gibi yetişmek
to be a godsend, to come as a godsend
bol yetişmek
luxuriate
dar yetişmek barely
to get (to a place) in time
imdada yetişmek
stand in the breach
imdadına yetişmek
come to help
imdadına yetişmek
succor
imdadına yetişmek
help
imdadına yetişmek
to come to the help of, to come to sb's rescue, to succour, to succor
imdadına yetişmek
succour [Brit.]
imdata yetişmek
to come to someone's rescue
kapalı yetişmek
to be brought up without having much contact with other people
kıtı kıtına yetişmek
to be barely sufficient
kıtı kıtına yetişmek
to be just barely enough to go around
son anda yetişmek
cut it fine
son dakikada yetişmek
touch-and-go
ucu ucuna yetişmek
cut it fine
yardımına yetişmek
to come to (someone's) aid
yetişmek
catch up on
yetişmek
to catch up with, go fast enough to join
yetişmek
to catch, make, get to (a place) in time; to be in time for: Sekiz buçuk vapuruna yetişebildim. I was able to make the eight-thirty boat
yetişmek
pull up
yetişmek
overtake
yetişmek
run smb. close
yetişmek
to suffice, be sufficient, be enough
yetişmek
draw up
yetişmek
(for something) to be ready or finished by (a specified time)
yetişmek
(for a plant) to grow: Manolyalar burada iyi yetişir. Magnolias grow well here
yetişmek
pull up to
yetişmek
come up with
yetişmek
to reach, get up to, get as far as: Boyum o rafa yetişmez. I'm not tall enough to reach that shelf. Bu ip ikinci kata kadar yetişir. This rope'll reach the second floor
yetişmek
(for a person or animal) to grow up, be raised
yetişmek
keep up with

I must study hard in order to keep up with him. - Ona yetişmek için çok çalışmalıyım.

I couldn't run fast enough to keep up with them. - Onlara yetişmek için yeterince hızlı koşamadım.

yetişmek
reach

Tom was too short to reach the top shelf. - Tom üst rafa yetişmek için çok kısaydı.

yetişmek
pull up with
yetişmek
catch up

Tom ran like crazy to catch up with Mary. - Tom Mary'ye yetişmek için deli gibi koştu.

I had to run to catch up with Tom. - Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.

yetişmek
hand up
yetişmek
to be able to do, manage to do (a specified amount of work)
yetişmek
to be educated: Cem, Galatasaray'dan yetişti. Cem was educated at Galatasaray
yetişmek
to arrive in time (to help one); to come to one's aid in time
yetişmek
equal
yetişmek
to be old enough to have known, have been born in time to know; to live long enough to know: Ne günlere yetiştik! What times have I lived to see! O büyükbabasına yetişemedi. He wasn't born in time to know his grandfather. Yetiş!/Yetişin! Help! Yetişme! I hope you die! Yetişmeyesi! I hope he dies!
التركية - التركية

تعريف -e yetişmek في التركية التركية القاموس.

yetişmek
Yardım etmek, yardımına koşmak: "Tam o sırada talih imdadıma yetişti."- R. H. Karay
yetişmek
Vakit bulmak, yapabilmek
yetişmek
Ulaşmak, ermek, vasıl olmak: "Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti."- Ö. Seyfettin
yetişmek
Üremek, büyümek, olmak
yetişmek
Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak
yetişmek
Değmek, uzanıp dokunabilmek
yetişmek
Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak: "Kadınlar, derme çatma ayakkabılarıyla onlara zor yetişebiliyorlardı."- Y. K. Karaosmanoğlu
yetişmek
Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak
yetişmek
Bir işe başlamış olanlara veya gidenlere sonradan katılmak
yetişmek
İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek
yetişmek
Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek
yetişmek
Yetmek, yeter olmak, kâfi gelmek
yetişmek
Ulaşmak, ermek, vasıl olmak
yetişmek
Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak
yetişmek
Yardım etmek, yardımına koşmak
yetişmek
Vaktinde varmak, vaktinde bulunmak: "Öteki tünelle gelseler de vapura yetişeceklerini bilirlerdi."- A. Ş. Hisar
yetişmek
Bir zamanda yaşamış olmak, bir zamanı veya kimseyi görmüş olmak: "Bol zamanına yetişti de, ben onu böyle şımarık büyüttüm."- P. Safa. Üremek, büyümek, olmak: "Şu Marmara kıyılarında o sene bol meyve yetişmişti."- S. F. Abasıyanık
yetişmek
Tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak
yetişmek
Eğitim görmüş olmak, öğrenmek, gelişmek: "İşte bu kadronun içinde yetişecektim ben."- Y. Z. Ortaç. İş görebilecek yaşa gelmek, büyümek
-e yetişmek
المفضلات