-e çalmak

listen to the pronunciation of -e çalmak
التركية - الإنجليزية

تعريف -e çalmak في التركية الإنجليزية القاموس.

-e çalmak
(Fiili Deyim ) flavour of
düdük çalmak
whistle
çalmak
steal

Tom accused Mary of stealing his money. - Tom Mary'yi parasını çalmakla suçladı.

She accused me of stealing her money. - O beni parasını çalmakla suçladı.

ıslık çalmak
whistle
çalmak
to steal, to run away with sth, to rip sth off, to knock sth off ; to strike, to ring, to sound, to chime, to peal; to play, to execute; (kapı) to knock; to blow; to border on, to verge on; to smear, to spread; to add, to mix into
banttan çalmak
play back
daha iyi çalmak
outperform
etekleri zil çalmak
to walk on air, to be elated, to be on cloud nine
etekleri zil çalmak
be elated
kapıyı çalmak
knock

Tom stopped knocking on the door as soon as he realized Mary wasn't home. - Tom Mary'nin evde olmadığını farkeder etmez kapıyı çalmaktan vazgeçti.

Tom didn't even bother knocking on the door. - Tom bile kapıyı çalmak için rahatını bozmadı.

karnı zil çalmak
to be starving, to be famished
çalmak
pilfer
boru çalmak
blow horn
bozuk çalmak
angry
bozuk çalmak
to be displeased
bozuk çalmak
displeased
bozuk çalmak
be displeased
davul çalmak
drumming
iflas borusunu çalmak
go bankrupt
islik çalmak
whistle
maya çalmak
(Gıda) leaven
saat çalmak
chime
sepet havası çalmak
fire
topu çalmak
(Spor) intercept
trompet çalmak
play the trumpet
ıslık çalmak
tweedle
ıslık çalmak
(Muzik) blow
müzik aletlerini havalı biçimde çalmak
plunk out
saz çalmak
instrument to play
top çalmak
(Spor) tackle
yalnış kapıyı çalmak
Barking up the wrong tree
yere çalmak
Throw down
çalmak
finger
acemice çalmak
strum
acemice çalmak
thrum
ahenkle çalmak
chime
akılını çalmak
1. to enchant, fascinate, charm, captivate. 2. to influence, sway
alarm çalmak
(alarm) go off
alarm çalmak
(alarm) to sound
alarmı çalmak
to sound the alarm
alet çalmak
play an instrument
alârm çalmak
give the alarm
alârm çalmak
sound the alarm
araba çalmak
steal cars
araba çalmak
steal a car
araba çalmak
highjack
arkasından teneke çalmak
1. to gossip about, run down. 2. to shout insults at (someone) as he leaves
aynı telden çalmak
to say essentially the same thing
ayrı telden çalmak
talk at cross purposes
ağızına bir parmak bal çalmak
to try to put (someone) off by promises or petty gains
bakarak çalmak
sight read
bakır çalmak/bakır çalığı olmak
(for food) to be contaminated with verdigris
bangır bangır çalmak
blast
bangır bangır çalmak
blare
borazan çalmak
1. to blow a bugle or trumpet. 2. to let everybody know, tell the world
boru çalmak
1. to blow a horn. 2. for a bugle to blow
boru çalmak
poop
boru çalmak
sound the bugle
boru çalmak
toot
boru çalmak
trumpet
boru çalmak
pipe
borusunu çalmak
to jump to do (someone's) wishes so as to curry his favor
bozuk çalmak
to be angry, to be displeased
bozum havası çalmak
to act embarrassed, seem to be discomfited
caz çalmak
jive
caz çalmak
jazz
daha sesli çalmak
play up
daha yüksek sesle çalmak
play up
davul çalmak
drum
davul çalmak
beat the drum
davul çalmak
1. to beat a drum. 2. (Konuşma Dili) to tell everybody, tell the world
davul çalmak
a) to drum b) to shout sth from the rooftops
doğaçlama çalmak
(caz) jam
doğaçlamadan çalmak
vamp
düdük çalmak
to whistle
düdükü çalmak
to become happy
dümbelek çalmak
tabor
elma çalmak
scrump
elma çalmak
scrumping
emanet parayı çalmak
defalcate
etekleri zil çalmak
to be overjoyed
fanfar çalmak
flourish
felekten bir gece çalmak
make a night of it
felekten bir gün çalmak
to go on a spree, to go on a binge, to go to town
felekten bir gün/gece çalmak
to have a very enjoyable day/evening
fifre çalmak
fife
flüt çalmak
flute

I thought Tom would be better at playing the flute than that. - Tom'un flüt çalmakta bundan daha iyi olacağını düşündüm.

Tom enjoys playing the flute. - Tom flüt çalmaktan zevk alıyor.

galebe çalmak
to conquer, to overcome
galebe çalmak/etmek
1. to win, be the victor, be victorious. 2. to get the upper hand, come out on top, win out
gayda çalmak
skirl
gong çalmak
toll
götü trampet çalmak
to be delighted
gümbür gümbür çalmak
roll
harp çalmak
harp
harp çalmak
to harp
hep aynı telden çalmak
to harp on sth
her biri başka bir hava çalmak
for everyone (in a group) to behave and think differently from everyone else (in that group); for everyone to have a different opinion
her havadan çalmak
1. to be versatile. 2. to claim to be knowledgeable about many different things
her telden çalmak
1. to be versatile. 2. to claim to be knowledgeable about many different things
hırsızlık yaparak çalmak
burglarize
hırsızlık yaparak çalmak
burgle
iflas borusunu çalmak
to go bankrupt, to crash, to under
iki enstrüman çalmak
double
kalbini çalmak
to steal sb's heart
kampana çalmak
to ring a bell; to toll a bell
kamçı çalmak
to whip
kamçı çalmak
to whip, to lash, to scourge
kapısını çalmak
1. to knock at (someone's) door. 2. to resort to, seek help from
kapısını çalmak
to apply to (sb)
kapıyı çalmak
beat at the door
kapıyı çalmak
beat on the door
kapıyı çalmak
knock the door
kapıyı çalmak
to knock at/on the door
kara çalmak
blacken
kara çalmak
to calumniate, to slander, defame, to blacken, to traduce
kara çalmak
smut
kara çalmak
slander
kara çalmak
to slander
kara çalmak için yazılan mektup
poison pen letter
karnı zil çalmak
feel peckish
karını zil/dümbelek çalmak
for (one's) stomach to growl from hunger; (for someone) to be very hungry
kaval çalmak
pipe
kaşık atmakalmak
to eat (something) quickly
keman çalmak
play the violin
keman çalmak
fiddle
keman çalmak
play on the violin
keman çalmak
(Muzik) play the fiddle
keman çalmak
to fiddle
kendi borusunu çalmak
to blow one's own trumpet
klakson çalmak
to honk
klâkson çalmak
honk
korna çalmak
toot
korna çalmak
hoot
korna çalmak
beep
korna çalmak
sound the horn
korna çalmak
to honk, to toot (the horn), to sound one's horn
kâlbini çalmak
ravish
kötü çalmak
strum
kötü çalmak
plonk
kırağı çalmak
to become frostbitten, to nip
kırağı çalmak
for frost to damage (a plant)
kırağı çalmak
frost
kırağı çalmak
perish
kırkından sonra saz çalmak
to take up something rather late in life
kızıla çalmak
to verge on red
kızıla çalmak
have a tinge of red
matem çanı çalmak
sound the knelt
matem çanı çalmak
knelt
maviye çalmak
have a bluish tint
melodiyi ayrıştırarak çalmak
phrase
müzik çalmak
playing music
notaları birleştirerek çalmak
slur
notasız çalmak
play by ear
notasız çalmak
to play sth by ear
pala çalmak/sallamak
to try hard, make an all-out effort, struggle hard
parmaklarıyla trampet çalmak
thrum
paydos borusu çalmak
for quitting time or break time to come
pedal ile çalmak
soft pedal
piyano çalmak
tickle the ivories
piyano çalmak
to play the piano
prelüd çalmak
prelude
renki çalmak
(for one color) to verge on (another), have (a specified) cast
saat on bir buçuğu çalmak
to be nearing the end of one's life, for time to run out on one
saksofon çalmak
to give a blow-job, to eat it
sepet havası çalmak
slang to fire, dismiss
sepet havası çalmak
to give sb the boot
sesli çalmak
clang
sonunu çalmak
play off
süt çalmak
for spoiled or infected milk to make (a nursing baby) ill
tef çalmak
to play the tambourine
tefe koymak/e koyup çalmak
to ridicule, make fun of (someone, something)
telefon çalmak
(phone) to ring
teneke çalmak
to jeer at (someone) (often by banging on tinware)
top çalmak
(Spor) win the ball
trompet çalmak
trumpet

The amount of time you spend practicing the trumpet is up to you. - Trompet çalmak için harcadığın zamanın süresi sana kalmıştır.

ut çalmak
lute
yanlış kapı çalmak
to go to the wrong person or place, bark up the wrong tree: Yanlış kapı çaldın. You've come to the wrong person
yanlış kapı çalmak
come to the wrong shop
yanlış kapı çalmak
to bark up the wrong tree, to come to the wrong shop
yanlış kapı çalmak
bark up the wrong tree
yay ile çalmak
bow
yere çalmak/vurmak
to throw or hurl (something) to the ground
yoğurt çalmak
to mix yogurt culture with lukewarm milk (in order to make yogurt)
yuf okumak/ borusu çalmak
to curse, revile (someone) (out of commingled disgust and sadness)
yumuşak bir tonda çalmak
tootle
yüksek sesle çalmak
blare
zili çalmak
ring the bell
çalgı çalmak
to play music
çalmak
blow
çalmak
to play (a musical instrument, a piece of music, a record, a record player, a tape player, a radio)
çalmak
pinch
çalmak
(müzik) play
çalmak
thieve

The thieves tried to steal the woman's car, but they couldn't because they didn't know how to drive a manual. - Hırsızlar kadının arabasını çalmak istedi fakat beceremediler çünkü düz vites kullanmasını bilmiyorlardı.

çalmak
(for frost, copper, soot) to spoil (something)
çalmak
to be very eager (to do something), be raring to go; always to be ready (to do something), be ready (to do something) at the drop of a hat
çalmak
(yeşile vb.) tend
çalmak
(for one color) to be tinged with (another)
çalmak
hoist
çalmak
(tamtam vb.) beat out
çalmak
heist
çalmak
prov. (for someone's height) to verge on (a specified length): Boyu kısaya çalıyor. She's on the short side
çalmak
crib
çalmak
cop
çalmak
knock

Tom stopped knocking on the door as soon as he realized Mary wasn't home. - Tom Mary'nin evde olmadığını farkeder etmez kapıyı çalmaktan vazgeçti.

Tom didn't even bother knocking on the door. - Tom bile kapıyı çalmak için rahatını bozmadı.

çalmak
grind
çalmak
(renk) verge on
çalmak
mooch
çalmak
to steal, take (something) unlawfully
çalmak
defalcate
çalmak
lift
çalmak
(hayvan) rustle
çalmak
adopt
çalmak
nobble
çalmak
to add (an ingredient) to (a liquid)
çalmak
(telli çalgı) twang
çalmak
jingle
çalmak
(for a clock) to strike (an hour)
çalmak
to be elated, be on top of the world; to be tickled pink
çalmak
verge into
çalmak
to wield (a sword, a whip, an oar) with all one's might. çalıp çırpmak to steal anything he/she can get his/her hands on. Çalmadığım kapı kalmadı. I've left no stone unturned. çalmadan oynamak
التركية - التركية

تعريف -e çalmak في التركية التركية القاموس.

çalmak
Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak: "Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır."- R. H. Karay
GALEBE ÇALMAK
(Osmanlı Dönemi) Galib olmak, üstün gelmek
çalmak
Kumaşın bir parçasını kesmek
çalmak
Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak
çalmak
Bozmak, zarar vermek
çalmak
Oymak, kalemle işlemek
çalmak
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak: "İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı."- F. R. Atay
çalmak
Ses çıkarmak, ses vermek
çalmak
Terayağı saklamak için kullanılan tahtadan küçük yayık
çalmak
Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
çalmak
Vurarak veya sürterek ses çıkartmak: "Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu."- R. E. Ünaydın
çalmak
Benzemek, andırmak: "Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi."- S. F. Abasıyanık
çalmak
Bozmak, zarar vermek: "Acı patlıcanı kırağı çalmaz."- Atasözü
çalmak
Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
çalmak
Süpürmek, temizlemek
çalmak
Madeni oymak, kalemle işlemek
çalmak
Üzerine sürmek
çalmak
Benzemek, andırmak
çalmak
Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak: "Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur."- T. Buğra. Üzerine sürmek
çalmak
Boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
çalmak
Ses çıkarmak, ses vermek: "Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir."- R. N. Güntekin
çalmak
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
çalmak
Atmak, çarpmak, vurmak
çalmak
Vurarak veya sürterek ses çıkartmak
الإنجليزية - التركية
-e çalmak
المفضلات