ülkeler

listen to the pronunciation of ülkeler
التركية - الإنجليزية
lands

The pilgrims brought gifts from distant lands. - Hacılar uzak ülkelerden hediyeler getirdiler.

countries

The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period. - Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.

Poland was one of the first countries to recognize the Republic of Turkey. - Polonya, Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıyan ilk ülkelerden biriydi.

ülke
country

Pakistan is a Muslim country. - Pakistan Müslüman bir ülkedir.

Holland is a small country. - Hollanda küçük bir ülkedir.

ülkeler arasında huzur
detente
ülkeler grubu
(Hukuk) states group
etrafı başka devlet ya da devletlerle çevrili ülkeler
(Hukuk) enclaves
ülke
{i} land

America is a land of immigrants. - Amerika bir göçmenler ülkesidir.

America is the land of opportunity. - Amerika fırsatlar ülkesidir.

aday ülkeler
(Politika, Siyaset,Ticaret) candidate countries
en az gelişmiş ülkeler
(Ticaret) least developed countries
ingilizce konuşulan ülkeler
(Politika, Siyaset) english-speaking countries
taraf ülkeler
contracting parties
ülke
nation

America fancies itself the world's freest nation. - Amerika, kendisinin dünyanın en özgür ülkesi olduğundan hoşlanıyor.

It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism. - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.

ülke
(Bilgisayar) country/region
ülke
region

The workers of the northern countries have paid a high price for the displacement of production in the southern regions. - Kuzey ülkelerinin işçilerine güney bölgelerindeki üretimi değiştirmesi için yüksek bir bedel ödedik.

There were storms in that region of the country. - Ülkenin o bölgesinde fırtınalar vardı.

ülke
state

That country broke off diplomatic relations with the United States. - O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

ülke
(Bilgisayar) st
ülke
home

This billionaire has 5 homes in 4 different countries. - Bu milyarderin 4 farklı ülkede 5 evi var.

No sooner had the spy returned home than he was told to go to another country. - Casus ülkesine döner dönmez başka bir ülkeye gitmesi söylendi.

üye ülkeler
(Politika, Siyaset) member states
ülke
{i} territory

The territory of the country Curacao consists of the islands Curacao and Little Curacao. - Curaçao ülkesinin toprakları, Curaçao ve Little Curacao adalarından oluşur.

ülke
realm

The king's realm was terrorized by a dragon. - Kralın ülkesi bir ejderha tarafından terörize edildi.

denizaşırı ülkeler
(Ticaret) overseas countries
ülke
the country

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

Banks across the country had closed their doors. - Ülke genelinde bankalar kapılarını kapamıştı.

Avrupa Komisyonu'na üye olan ülkeler
(Hukuk) EC member states
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü
(Hukuk) Organization of Petroleum Exporting Countries (OPEC)
aday ülkeler
(Hukuk) applicant countries, candidate countries
birleşmiş ülkeler
(Hukuk) associated countries
deniz aşırı ülkeler
(Hukuk) overseas countries
dış ülkeler
foreign parts
hiçbir devletin egemenliği altına girmemiş ülkeler
(Hukuk) territorium nullius
hiçbir devletin egemenliğinde olmayan ülkeler
(Hukuk) no-state's lands
imzalayan ülkeler
(Hukuk) signatory countries
ingilizce konuşan ülkeler
english speaking countries
münferit ülkeler
(Hukuk) individual countries
ortak üye ülkeler
(Politika, Siyaset) associated countries
pazara yönelik ülkeler
(Ticaret) market oriented nations
ticareti devlet eliyle yürüten ülkeler
(Hukuk) state-trading countries
uluslar arası statüye konulmuş ülkeler
(Hukuk) internationalised territories
vesayet altında ülkeler
(Hukuk) trust territories, territories under trusteeship
özerk olmayan ülkeler
(Hukuk) non self-governing territories
ülke
country; domain
ülke
soil
ülke
clime
ülke
country (a political state)
ülke
(Hukuk) country, territory
ülke
domain

It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain. - Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.

ülke
bourne
ülke
amiability
üçüncü ülkeler
(Hukuk) third countries
التركية - التركية
memalik
ülkeler arası
Değişik ülkeler arasında oluşan durum
ülkeler coğrafyası
Yeryüzündeki değişik yerlerin olaylarıyla coğrafya arasındaki ilintiyi araştıran ve coğrafyanın en geniş kolunu oluşturan bilim dalı
bağlantısız ülkeler
Bağlantısızlık siyaseti izleyen ülkeler, bloksuz ülkeler
Ülke
diyar
Ülke
toprak
ülke
Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü, diyar, memleket: "Artık vatan toprağı, Rumeli'deki hudutlarından Anadolu'daki hudutlarına kadar yekpare bir ülke olmuştur."- Y. K. Beyatlı
ülke
Herhangi bir özelliği yönünden düşünülen bölge
ülke
Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü, diyar, memleket
ülke
Devlet
ülke
Herhangi bir özelliği yönünden düşünülen bölge: "Dünyanın gelişmiş, gelişmemiş ülkelerini tek tek geziyorum."- H. Taner
ülke
Devlet: "Vicdan hürriyetine riayet eden tek ülke Osmanlı İmparatorluğu idi."- F. R. Atay
ülkeler
المفضلات