Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Bunu nereden buldun? Her yeri ararken alt üst ettim!
- Wo hast du das gefunden? Ich habe überall danach gesucht!
Her zaman her yerde huysuz ihtiyarlar vardır.
- Immer und überall gibt es grantige alte Leute.
Her yerde çiçek var, görmek isteyen için.
- Es gibt überall Blumen, für den, der sie sehen will.
Biz ülkenin her yerinde seyahat ettik.
- We travelled all over the country.
Bankanın şubeleri Japonya'nın her yerinde bulunmaktadır.
- The branch offices of the bank are located all over Japan.
Döşemenin her tarafında kan vardı.
- There was blood all over the floor.
Vücudumun her tarafı ağrıyor.
- My body aches all over.
Tom raporu baştan yeniden yazmak zorundaydı.
- Tom had to write the report all over again.
Her şeye yeniden başladık.
- We started all over again.
Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
- We knew it was all over.
Uçuştan sonra her yerde morlukları vardı.
- He had bruises all over after the fight.
Tom'u her yerde aradım ama bulamadım.
- I've looked all over for Tom, but I can't find him.
Size tekrar aşık olabilirim.
- I could fall in love with you all over again.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Bu yeni baştan oluyor.
- It's happening all over again.
Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
Başka hiç bir yere gidemem.
- I can't go anywhere else.
Pazartesi hiç bir yere gitmiyorum.
- I'm not going anywhere on Monday.
Bu yüzük hiçbir yerde bulunmayacaktı.
- The ring was not to be found anywhere.
Tom Mary'yi hiçbir yerde görmedi.
- Tom didn't see Mary anywhere.
He was covered all over with white paint.
- Er war überall mit weißer Farbe bekleckert.
English is a language spoken all over the world.
- Englisch ist eine Sprache, die überall auf der Welt gesprochen wird.