You won't bleed to death.
- Kan kaybından ölmeyeceksin.
I would rather starve to death than steal.
- Çalmaktansa açlıktan ölmeyi tercih ederim.
He had heard that his friend was dying.
- Arkadaşının ölmekte olduğunu duymuştu.
The chances of dying from falling airplane parts are 30 times greater than the chances of being killed by a shark.
- Düşen uçak parçalarından ölme olasılığı bir köpek balığı tarafından öldürülme olasılığından 30 kez daha büyüktür.
Stay with me, Layla. Please don't die.
- Benimle kal Leyla. Lütfen ölme.
I hope you don't die.
- Ölmeyeceğini umuyorum.
The soldier was not in the least afraid to die.
- Asker zerre kadar ölmekten korkmuyordu.
I want to die with Getter Jaani.
- Getter Jaani ile ölmek istiyorum.
Let's get some food. You look like you're about to pass out.
- Biraz yiyecek alalım. Sen ölmek üzereymiş gibi görünüyorsun.
He got down on his knees and prayed for the souls of the deceased.
- Dizlerinin üzerine çöktü ve ölenlerin ruhları için dua etti.
Fadil was found deceased in his apartment.
- Fadıl evinde ölü bulundu.
I don't want to end up dead.
- Sonunda ölmek istemiyorum.
Let's get some food. You look like you're about to pass out.
- Biraz yiyecek alalım. Sen ölmek üzereymiş gibi görünüyorsun.
When I die, I want to die like my grandfather who died peacefully in his sleep. Not screaming like all the passengers in his car.
- Ölürsem, yatağında huzur içinde ölen büyük babam gibi ölmek isterim. Arabasındaki tüm yolcular gibi çığlık atarak değil.
We may not enjoy living together, but dying together isn't going to solve anything.
- Birlikte yaşamaktan hoşlanmayabiliriz ama birlikte ölmek bir şeyi çözmeyecek.
He had heard that his friend was dying.
- Arkadaşının ölmekte olduğunu duymuştu.
We won't let you pass away.
- Ölmene izin vermeyeceğiz.
The patient may pass away at any moment.
- Hasta herhangi bir anda ölebilir.
There were cars burning, people dying, and nobody could help them.
- Yanan arabalar, ölen insanlar vardı ve kimse onlara yardımcı olamadı.
Thousands of soldiers and civilians were dying.
- Binlerce asker ve sivil ölüyorlardı.
Dalida died from an overdose of sleeping pills.
- Dalida aşırı dozda uyku hapından öldü.
My father died of cancer.
- Babam kanserden öldü.
Fadil was found deceased in his apartment.
- Fadıl evinde ölü bulundu.
A monument was erected in memory of the deceased.
- Ölenin anısına bir anıt dikildi.
All they that take the sword shall perish with the sword.
- Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
All those who take up the sword shall perish by the sword.
- Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
My father died of cancer.
- Babam kanserden öldü.
Marilyn Monroe died 33 years ago.
- Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.
The poor cat was on the verge of starvation.
- Zavallı kedi açlıktan ölmenin eşiğindeydi.
The survivors were found on an island, dying of starvation.
- Hayatta kalanlar açlıktan ölmek üzereyken bir adada bulundu.