That baby will have slept five hours by noon.
- O bebek öğleye kadar beş saat uyumuş olacak.
He came here before noon.
- O buraya öğleden önce geldi.
I should get to Boston by lunchtime.
- Öğle yemeği arasına kadar Boston'a varmalıyım.
We should get to Chicago by lunchtime.
- Biz öğle yemeği saatine kadar Chicago'ya varmalıyız.
We have lunch at midday.
- Biz gün ortasında öğle yemeği yiyoruz.
It took place around midday.
- Öğle civarında gerçekleşti.
She has lunch at home.
- Öğle yemeğini evde yedi.
I'll pay the money for your lunch today.
- Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
We asked ten people to the luncheon.
- Öğle yemeğine on kişi davet ettik.
I'm afraid I won't be able to make it for our luncheon appointment.
- Maalesef öğle yemeği randevumuz için bunu yapamayacağım.
Tom said that he was eager to eat lunch with Mary.
- Tom Mary ile öğle yemeği yemek için istekli olduğunu söyledi.
Tom didn't have time to eat lunch.
- Tom'un öğle yemeği yemek için zamanı yoktu.
Tom didn't take a siesta.
- Tom öğle uykusu uyumadı.
Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
- Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
We often have lunch together.
- Biz sık sık birlikte öğle yemeği yeriz.
We had an early lunch.
- Biz erken bir öğle yemeği yedik.
It's time to eat lunch.
- Öğle yemeği yeme zamanı.