çarpma

listen to the pronunciation of çarpma
التركية - الإنجليزية
{i} multiplication

Civilization is the limitless multiplication of unnecessary necessities. - Uygarlık gereksiz ihtiyaçların sınırsız çarpmasıdır.

hit

Tom suddenly slammed on the brakes to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için aniden frene bastı.

Please tell me you didn't hit somebody. - Lütfen bana birine çarpmadığını söyle.

impact
hitting, striking, or bumping (something); hitting, striking, or bumping (one thing) against (another); slamming (something) down on (a surface)
blip
beat

My heart began to beat fast. - Benim kalbim hızlı çarpmaya başladı.

percussion
brunt
(içki) jolt
repoussé
lash
stroke

Tom had a heat stroke. - Tom bir sıcak çarpması geçirdi.

repoussage
a large fishhook which has five barbs
(Matematik) multiplication
bump, blow, stroke; multiplication; five pointed fishing hook; beaten
bump

I keep bumping into things. - Ben şeylere çarpmaya devam ediyorum.

It must be great to be tall. Do you think so? It's not really that great. You keep bumping your head on the ceiling. - Uzun boylu olmak harika olmalı. Öyle mi düşünüyorsun? Gerçekten o kadar harika değil. Kafanı tavana çarpmaya devam edersin.

(Bilgisayar) multiply
crack
(Bilgisayar) product
beaten
stroking
blow
five pointed fishing hook
clip
strike

Meteor strikes could wipe out humanity. - Meteor çarpmaları insanlığı yok edebilir.

It's only a matter of time before the meteor strikes. - Meteorun çarpması sadece bir zaman meselesi.

impingement
shock
{i} throb
multiplication re: math function
flop
çarpmak
hit

Tom swerved off the road to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için yoldan çıktı.

Tom suddenly slammed on the brakes to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için aniden frene bastı.

çarpmak
crash
çarpmak
strike
çarpma işlemi
Multiplication
çarpma basıncı
impact pressure
çarpma dalgası
shock wave
çarpma deneyi
impact test
çarpma etkili türbin
impulse turbine
çarpma etkisi
impact effect
çarpma kapı
swinging door, swing door
çarpma kilit
snap lock
çarpma menteşe
two way hinge
çarpma sesi
snap
çarpma sesi
slam

Tom heard a car door slam. - Tom bir araba kapısına ait çarpma sesi duydu.

çarpma sesi
flip flap
çarpma sesi
flip-flop
çarpma sesi
flap
çarpma sesi yapmak
flip flap
çarpma sesi yapmak
flip-flop
çarpma sıva
roughcast
çarpma usülü yağlama
splash lubrication
çarpma yükü
impact load
çarpma çizelgesi
multiplication table
çarpmak
{f} pound
çarpmak
{f} multiply
çarpmak
{f} collide
çarpmak
(Matematik) to multiply (one number) by (another)
çarpmak
impinge
çarpmak
crash into
çarpmak
{f} knock
çarpmak
bump into
çarpmak
{f} slam

Tom suddenly slammed on the brakes to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için aniden frene bastı.

çarpmak
knock over
çarpmak
{f} ram
çarp
impinge
çarpmak
knock into
çarpmak
distort
çarpmak
collide with
çarpmak
foul
çarpmak
run down
çarpmak
catch
çarpmak
throb
çarpmak
knock against
çarpmak
steal
çarpmak
beat
çarpmak
rip off
çarpmak
clip
çarp
strike

If we don't take the threat of meteor strikes seriously, we'll all die. - Meteor çarpması tehdidini ciddiye almazsak hepimiz öleceğiz.

Then what is love? A disease which can strike people at any age. - Öyleyse aşk nedir? İnsanları herhangi bir yaşta çarpabilen bir hastalıktır.

çarp
multiply

To calculate the volume, multiply the length by the width by the depth. - Hacimi hesaplamak için uzunluğu genişlikle ve derinlikle çarp.

To calculate the capacity, multiply the length by the width by the depth. - Kapasiteyi hesaplamak için, uzunluğu genişlikle derinlikle çarpın.

çarp
{f} bang

Tom banged his head on a tree branch. - Tom başını bir ağaç dalına çarptı.

The door closed with a bang. - Kapı bir çarpma ile kapandı.

çarp
{f} throb
çarp
{f} multiplying
çarp
{f} pulsating
çarp
multiply by
çarp
pulsate
çarp
hit against
çarp
{f} stub

The thief stubbed his toe on the door. - Hırsız ayak parmağını kapıya çarparak incitti.

çarp
{f} bump

They bumped against each other. - Onlar birbirleriyle çarpıştılar.

Tom bumped into Mary because he wasn't looking where he was going. - Tom nereye gittiğine bakmadığı için Mary'ye çarptı.

çarp
{f} crashing

He did not die in the collision. Actually, he had a heart attack before crashing. - O, çarpışmada ölmedi, aslında kazadan önce bir kalp krizi geçirdi.

Tom closed his eyes and listened to the sound of the waves crashing on the beach. - Tom gözlerini kapadı ve sahile çarpan dalgaların sesini dinledi.

çarp
collide with
çarp
{f} butt
çarp
{f} stricken
çarpmak
flap
çarpmak
bump
çarpmak
pulse
çarpmak
dash
çarpmak
plow into
çarpmak
crack
çarpmak
cannon
Çarpmak
popt

I popt my bald head in Mrs. Frizzle's face.

çarp
crash

The car crashed into the truck. - Araba, kamyona çarptı.

Tom knows who crashed into Mary's car. - Tom Mary'nin arabasına kimin çarptığını biliyor.

çarp
multiplied

3 multiplied by 5 is 15. - 3, 5 ile çarpılırsa 15'tir.

bu bir şeye çarpma sesi çıkartıyor
It makes a knocking noise
esnek çarpma
elastic collision
göze çarpma
conspicuity
göze çarpma
salience
göze çarpma
evidence
göze çarpma
saliency
göze çarpma
conspicuousness
sarkan şeyin çarpma sesi
flip flap
sarkan şeyin çarpma sesi
flip-flop
suya çarpma sesi
plash
suya çarpma sesi
splash
tekrar ikiyle çarpma
reduplication
yandan çarpma
sideswipe
yedi ile çarpma
septupling
çarp
pulse
çarp
smite
çarp
multiplyby
çarp
smote
çarp
warp

I think videogames are warping our kids minds. - Ben video oyunlarının çocuklarımızın kafalarını çarpıttığını düşünüyorum.

The door frame is warped and the door won't close properly. - Kapı kasası çarpık ve kapı uygun şekilde kapanmayacak.

çarp
smitten
çarpmak
mulct
çarpmak
to strike, to hit; to slam, to bang; to run into, to run sb/sth down, to smash, to dash, to bump, to crash, to ram, to collide, to cannon against/into; (kalp) to beat, to throb, to pump; to distort, to paralyze, to strike; to multiply; (içki) to go to sb'
çarpmak
barge
çarpmak
bash
çarpmak
plant
çarpmak
bang into
çarpmak
clash
çarpmak
to steal, swipe, make off with (something); to rob (someone)
çarpmak
(for a door, shutter, etc.) to slam, bang; to slam, bang (a door, shutter, etc.)
çarpmak
kayo
çarpmak
plunk
çarpmak
pulsate
çarpmak
to apply an undercoat of (plaster) to (a surface)
çarpmak
lash
çarpmak
knock out
çarpmak
(kalp) throb
çarpmak
(for something) to make (someone) feel dizzy; to give (someone) a headache; to go to (someone's) head
çarpmak
smash
çarpmak
run against
çarpmak
to sock, wallop, belt, or thump someone (with one's fist); to slap someone: Çarparım ha! I'll really belt you one!
çarpmak
greet
çarpmak
(gemi) foul
çarpmak
clap
çarpmak
hurtle
çarpmak
(for one's heart) to beat, palpitate, or throb
çarpmak
to hit, strike, or bump; to hit, strike, or bump (one thing) against (another); to slam (something) down on (a surface)
çarpmak
(for a malevolent spirit) to paralyze (someone)
çarpmak
bang
çarpmak
plonk down
çarpmak
{f} outwit
çarpmak
slat
çarpmak
strike against
çarpmak
smite upon
çarpmak
{f} slap
çarpmak
{f} spring
çarpmak
{f} deceive
çarpmak
{f} run
çarpmak
wham
çarpmak
{f} reach
çarpmak
{f} plonk
التركية - التركية
Çarpma işlemi
Çarpmak işlemi, darp, zarp
Çarpmak işi: "Ayşe'nin yüreği daha hızlı çarpmaya başladı."- Ö. Seyfettin. Çarpmak işlemi, darp, zarp
Kuyu çengeli biçiminde beş kollu büyük olta iğnesi
Alaturka müzikte temel notaların arasına sıkıştırılmış ve usulü bozmayan, tek perdelik küçük fazlalık
Çırpılarak yapılan (şey)
Çarpmak işi
darp
çarpma işareti
Çarpma işleminin yapılmasını sağlayan x işareti
çarpma kapı
Tek veya çift kanatlı olan, özel menteşesi yardımı ile içe ve dışa doğru açılabilen kapı türü
çarpmak
Hızla bir yere vurmak
çarpmak
Etkisiyle birdenbire hasta etmek
çarpmak
Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde, çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, zarp etmek
çarpmak
Kurnazlıkla, zorla ele geçirmek
çarpmak
Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak: "Yeşildirek'te yatan evliya hepinizi çarpar."- K. Tahir
çarpmak
Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak
çarpmak
Hızlı atmak
çarpmak
Hızla değmek, vurmak
çarpmak
Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak
çarpmak
Hızla değmek, vurmak: "Ahmet şaşkınlığından bir kestane yığınına çarptı, canı acıyordu."- S. F. Abasıyanık
çarpmak
El çabukluğu ile çalmak
çarpmak
Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, zarp etmek. Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak: "Güzel halk türkülerinde beni çarpan şey bunların hepsinin arkasında bir vaka, bir macera, nihayet bir insan bulunmasıdır."- B. R. Eyuboğlu
çarpmak
Kurnazlıkla, zorla ele geçirmek: "İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar."- H. Taner
çarpmak
El çabukluğu ile çalmak: "Köprüden denizi seyredenlerin cüzdanını hep çarparlar."- B. Felek
çarpmak
eleşmek
çarpma
المفضلات