çalarak

listen to the pronunciation of çalarak
التركية - الإنجليزية
ringing
stealing

A renowned tactician, Christopher Columbus once downed an entire pirate fleet by stealing all of their fruits and vegetables, thus giving them scurvy. - Bir ünlü taktisyen, Christopher Columbus bir zamanlar onların tüm sebze ve meyvelerini çalarak, böylece onlara iskorbüt vererek tüm korsan filosunu yok etti,

thieving
çal
steal

I forgave the boy for stealing the money from the safe. - Kasadan parayı çaldığı için çocuğu bağışladım.

They must have suspected me of stealing. - Çalmayla ilgili olarak benden şüphelenmiş olmalılar.

çal
engage
çal
rang

I was going out, when the telephone rang. - Telefon çaldığında, ben dışarı gidiyordum.

Although the alarm rang I failed to wake up. - Alarm çalmasına rağmen uyanamadım.

çal
(Sanat) grey
çal
{f} thieve

The thieves stole the giant gold coin without being noticed by security guards or activating the alarm system. - Hırsızlar güvenlik görevlileri tarafından fark edilmeden veya alarm sistemini harekete geçirmeksizin kocaman altın madeni paraları çaldılar.

The thieves divvied up the stolen loot among themselves. - Hırsızlar çalıntı yağmayı kendi aralarında böldü.

çal
rung

The bell had already rung when I got to school. - Okula gittiğimde zil çoktan çalmıştı.

I ran to school, but the bell had already rung. - Okula koştum, ama zil çoktan çalmıştı.

çal
{f} chime
çal
walk away with
çal
{f} thieving

It appears that my husband is cheating on me with my friend. I want to tell her: You thieving cat!. - Bana öyle geliyor ki kocam beni arkadaşımla aldatıyor.Ona söylemek istiyorum:Sen kedi çalıyorsun!.

çal
(Bilgisayar) play

I am playing the guitar now. - Şimdi gitar çalıyorum.

Can you play the violin? - Keman çalabilir misin?

çal
{f} stealing

They must have suspected me of stealing. - Çalmayla ilgili olarak benden şüphelenmiş olmalılar.

He was fired for stealing. - O çaldığı için kovuldu.

çal
mooch
çal
{f} stole

I had my car stolen last night. - Dün gece arabam çalındı.

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

çal
{f} stolen

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

My wallet was stolen yesterday. - Cüzdanım dün çalındı.

çal
strum
çal
{f} ringed
çal
{f} ring

Tom's acknowledgement that he stole the ring cleared the maid of suspicion. - Yüzüğü onun çaldığına dair Tom'un onayı hizmetçiyi şüpheli olmaktan kurtardı.

If the telephone rings, can you answer it? - Eğer telefon çalarsa cevap verebilir misin?

çal
purloin
çal
toll

The bells of danger toll for them. - Onlar için tehlike çanları ağır ağır çalmaktadır.

For whom do the bells toll? - Çanlar kimin için çalıyor?

çal
plagiarize
zilli çalarak çağırmak
ring for
çal
shoplift

Sami shoplifted the latex gloves. - Sami dükkandan lateks eldivenler çaldı.

çal
pilfer
çal
start

Tom didn't start to study French until he was thirty. - Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.

Can you help me? I can't make out how to start this machine. - Bana yardımcı olur musun? Bu makineyi nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.

çal
toot

The tooth fairy wants to steal your teeth. - Diş perisi sizin dişlerinizi çalmak istiyor.

ıslık çalarak
whistling

The boomerang hurtled whistling through the air. - Bumerang havada ıslık çalarak fırlatıldı.

Jim drove his car, whistling merrily. - Jim neşeyle ıslık çalarak arabasını sürdü.

التركية - التركية

تعريف çalarak في التركية التركية القاموس.

ÇAL
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi şiddetle kapmaya delâlet eder. Meselâ: Çal-yaka: Yakasından kapmak, şiddetle yakalamak
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) İsimlere önden eklenip, onun daima hareket edip oynamakta olduğuna işaret ve delâlet eder. Meselâ: Çal-at : Durduğu yerde de hareket eden at
çal
Ala renk
çal
Taşlık yer, çıplak tepe
çal
ihtiyar
çal
Ot bağlamak için ottan yapılmış ip
çal
Fundalıklı yer
çal
Deste halindeki otu bağlamak için ottan yapılmış ip