çökme

listen to the pronunciation of çökme
التركية - الإنجليزية
downfall
collapse

We can't stay here. The roof is about to collapse! - Burada kalamayız. Çatı çökmek üzere.

The burning building was about to collapse. - Yanan bina çökmek üzereydi.

collapse, collapsing, falling down
slump
caving in, sinking in, falling in, giving way
depression
decline

Romans did not want their empire to decline; but it did. - Romalılar, imparatorluklarının çökmesini istemediler; ama yaptılar.

His health has begun to decline. - Onun sağlığı çökmeye başladı.

subsidence
dent
collapse; subsidence, settlement
sag
dip
crack-up
(İnşaat) settle
crash

Tom's computer keeps crashing. - Tom'un bilgisayarı çökmeye devam ediyor.

unraveling
fail
debacle
settlement
deflection
sinking
sedimentation
downthrow
decadence
slumping
breakdown
{i} settling
ruin
settleability
(Nükleer Bilimler) collapsing

This building is on the verge of collapsing. - Bu bina çökmenin eşiğinde.

declension
flop
{i} fall

This hut is in danger of falling down. - Bu kulübe çökme tehlikesinde.

çökmek
fall down
çökmek
collapse

The country's economy is about to collapse. - Ülkenin ekonomisi çökmek üzeredir.

This building is about to collapse. - Bu bina çökmek üzere.

çökmek
sink
hüzün çökme
gloom
çökmek
squat
çökmek
{f} founder
çökmek
{f} crouch
çökmek
kneel down
çökmek
break down
çökmek
break up
çökmek
pine
çökmek
succumb
çökmek
give in
çökmek
down
çökmek
(Kimya) precipitate
çökmek
give
çök
gravitate
çök
{f} settling
çök
cave in
çökmek
flump
çökmek
yield
çökmek
decline
çökmek
cave in
çökmek
sag
çökmek
droop
çökmek
flake out
çökmek
flop down
birden çökme
sudden sag
diz çökme
genuflection
diz çökme
genuflexion
diz çökme
knee bending
diz çökme
knee bend
tektonik çökme
tectonic subsidence
yaşlanma sonucu çökme
senile decay
çök
collapse

He collapsed to his knees. - O, dizlerinin üzerine çöktü.

The news was all about the collapse of the Soviet Union. - Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi.

çök
collapsed

He collapsed to his knees. - O, dizlerinin üzerine çöktü.

The bank collapsed during the recession. - Banka ekonomik durgunluk sırasında çöktü.

çökmek
crack-up
çökmek
(for a camel, cow, etc.) to kneel down and sit
çökmek
come down
çökmek
fold
çökmek
slump down
çökmek
subside
çökmek
(Askeriye) to collapse, give way
çökmek
slump
çökmek
to collapse, fall down
çökmek
to squat down
çökmek
dip
çökmek
to cave in, sink in, fall in, give way
çökmek
(for darkness, night) to fall, descend
çökmek
cower
çökmek
(diz) bend
çökmek
crumple up
çökmek
fall in
çökmek
settle
çökmek
to collapse, to come down, to fall down; to cave in, to fall in, to give way; to sag; to sink; to subside; to kneel down, to crouch down; to drop; to settle, to be precipitated; to break down; to fall into a decline, to go into a decline; to decay; karan
çökmek
(for a country, regime, etc.) to collapse, fall, come to an end
çökmek
crumple
çökmek
collaps

This building is about to collapse. - Bu bina çökmek üzere.

We can't stay here. The roof is about to collapse! - Burada kalamayız. Çatı çökmek üzere.

çökmek
fold up
çökmek
(for one's cheeks) to become hollow; (for one's eyes) to become sunken
çökmek
give way
çökmek
(for a feeling, sensation, etc.) to descend upon, descend on, weigh down on (someone, a place)
çökmek
to collapse on (the floor, ground, etc.); to sink into, fall into (a chair, couch, etc.)
çökmek
(for fog) to settle in; (for smoke) to cover (a place)
çökmek
dent
çökmek
crack
çökmek
descend
çökmek
(for sediment) to settle, settle out
çökmek
cave
çökmek
to become decrepit (from age or sickness)
çökmek
gravitate
çökmek
(for one's shoulders) to become round
çökmek
crash
çökmek
{f} fall
çökmek
crack up
التركية - التركية
Bir kısım yerin alttan yıkılarak alçalması
Çökmek işi, inhitat
çöküntü
Çökmek
göçmek
Çökmek
batmak
çökmek
Sarsılıp dinçliğini yitirmek: "Şayet iradesiz bir adamsanız az zamanda çürüyüp çökmeniz pek mümkündür."- R. H. Karay
çökmek
Dibe inmek
çökmek
İnerek kaplamak
çökmek
Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak
çökmek
Basmak, yayılmak: "... konuşmaların cıvıltısıyla dolu salona, şimdi bir acayip sessizlik çökmüştü."- Y. K. Karaosmanoğlu
çökmek
Olduğu yere oturmak
çökmek
Oturmak, birdenbire oturmak
çökmek
Çömelmek
çökmek
Deve, sığır vb. olduğu yere oturmak: "Boz renkli bir kaya, tıpkı çökmüş bir hecin sırtını andırıyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu. Şakak, avurt vb. içeri doğru girmek, çukurlaşmak: "Kadının yanakları daha fazla çöktü."- H. E. Adıvar. İnerek kaplamak: "Alaca karanlıklar çökerken köşk bahçesinin parmaklıklarında görünmektedir."- S. Birsel
çökmek
Sarsılıp dinçliğini yitirmek
çökmek
Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak
çökmek
Yoğun bir biçimde duymak
çökmek
Tortu dibe inmek
çökmek
Son bulmak, yıkılıp dağılmak: "Bir gün vatan çöktü ve millî mabetler istila edildi."- A. Gündüz
çökmek
Oturmak, birdenbire oturmak: "Soluk soluğa yere çöktü."- F. R. Atay
çökmek
Son bulmak, yıkılıp dağılmak
çökmek
Bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak. Üzerinde bulunduğu yere yıkılmak. Çömelmek: "Suyun başına çöküp ellerini, yüzünü yıkamaya koyuldu."- H. F. Ozansoy
çökmek
Yoğun bir biçimde duymak: "Mustafa Kemal'in içine ilk defa bu lisede vatan kaygısı çöktü."- F. R. Atay
çökmek
Basmak, yayılmak
çökmek
İçeri doğru girmek, çukurlaşmak
çökme
المفضلات