تعريف yükü في التركية الإنجليزية القاموس.
- yük
 -  (Hukuk) burden 
I don't want to burden you with my troubles.
 - Size sorunlarımı yüklemek istemiyorum
He was a burden to his parents.
 - O, ebeveynlerine bir yüktü.
 - yük
 - charge 
A captain is in charge of his ship and its crew.
 - Bir kaptan, gemisinden ve ekibinden yükümlüdür.
You'll be in charge of the women working in this factory.
 - Bu şirkette çalışan kadınlardan yükümlü olacaksın.
 - yük
 - load 
This camera is not loaded with film.
 - Bu kamera, film yüklü değil.
He keeps this gun loaded.
 - O, bu silahı yüklü bulundurur.
 - yükü paylaşmak
 -  (Hukuk) burden sharing
 - yük
 - freight 
The freight on the ship got soaked.
 - Gemideki yük sırılsıklam oldu.
The freight train was held up about half an hour because of a dense fog.
 - Yük treni yoğun sis nedeniyle yaklaşık yarım saat kadar gecikti.
 - dengeleme (gemi yükü)
 - trimming 
 - yük
 - burdensome or difficult task, obligation, or responsibility; burden; encumbrance; incubus 
 - yük
 - cargo 
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
 - Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
 - yük
 -  {i} onus
 - yük
 -  {i} incident
 - yük
 - goods 
As expected, the price of imported goods rose.
 - Beklenildiği gibi, ithal malların fiyatı yükseldi.
Import goods are subject to high taxes.
 - İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
 - araba yükü
 - carload 
 - darbe yükü
 -  (İnşaat) impact load
 - deprem yükü
 -  (Coğrafya,Jeoloji) earthquake load
 - elektrik yükü
 -  (Kimya) electrical charge
 - emniyetli çalışma yükü
 -  (Askeri,Teknik) safe working load
 - gemi yükü
 - cargo 
 - görev yükü
 -  (Telekom) payload
 - hava yükü
 - air-freight 
 - hava yükü
 -  (Askeri) air cargo
 - ispat yükü
 -  (Kanun) burden of proof
 - kamyon yükü
 - truck load 
 - kirlilik yükü
 -  (Denizbilim) pollution load
 - motor yükü
 -  (Otomotiv) engine load
 - palet yükü
 -  (Askeri) pallet load
 - teker yükü
 -  (İnşaat) wheel load
 - yatak yükü
 -  (Çevre) bed load
 - yük
 - responsibility 
I can't burden Tom with that responsibility.
 - Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
 - yük
 - incumbrance 
 - yük
 - draft 
 - yük
 -  (İnşaat) force
 - yük
 -  (Ticaret) cargo load
 - yük
 -  (Ticaret) parcel
 - yük
 -  (Bilgisayar) vol 
The surface of the earth rose due to the volcanic activity.
 - Dünya yüzeyi volkanik aktivite nedeniyle yükseldi.
The radio is too loud. Turn the volume down.
 - Radyonun sesi çok yüksek. Sesi kısın.
 - yük
 - drain 
 - yük
 -  (Telekom) payload
 - yük
 -  (Pisikoloji, Ruhbilim) cathexis
 - yük
 - load variation 
 - yük
 -  (Askeri) head 
The loud drill gave her husband a headache.
 - Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
 - yük
 -  (Askeri) fright 
She's frightened by loud noises.
 - O, yüksek seslerden korkuyor.
 - yük
 - pack 
He fastened the horse's pack with a rope.
 - O, atın yükünü iple bağladı.
 - yük
 -  (Bilgisayar) height 
I am less afraid of heights than I was.
 - Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
The two mountains are of equal height.
 - İki dağ eşit yüksekliktedir.
 - ölçü yükü
 -  (Askeri) measurement cargo
 - yük
 - weight 
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
 - Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
Her weight increased to 50 kilograms.
 - Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
 - yük
 -  {i} charging 
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
 - Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
 - yük
 - impedimenta 
 - yük
 - encumbrance 
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
 - Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
 - yük
 - freightage 
 - yük
 - carload 
 - iş yükü
 -  (Ticaret) Workload 
Tom's barely coping with his workload at the moment.
 - Tom şu anda zar zor iş yükü ile başa çıkmaya çalışıyor.
This heavy workload is too much for me.
 - Bu ağır iş yükü benim için çok fazla.
 - vergi yükü
 - Burden of tax 
 - yolcu yükü
 - passenger load 
 - yük
 - load with 
 - anot yükü
 - plate load 
 - basınç yükü
 - pressure load 
 - bilgi yükü
 -  (Dilbilim) information load
 - bina ısı yükü
 -  (İnşaat,Teknik) building thermal load
 - burkulma yükü
 - buckling load 
 - deneme yükü
 - test load 
 - deniz karakol/devriye uçağı; görev ve taşıma yükü değerlendirmesi; görev planlam
 -  (Askeri) maritime patrol aircraft; mission and payload assessment; mission planning agent
 - devrilme yükü
 - tipping load 
 - diyot yükü
 - diode load 
 - dizayn yükü
 - design load 
 - dizayn yükü
 -  (Havacılık) fully factored load
 - duyu aşırı yükü
 -  (Pisikoloji, Ruhbilim) sensory overload
 - döşeme yükü
 - floor load 
 - elektrik yükü
 - electric charge 
 - elektron yükü
 - electronic charge 
 - elektron yükü
 -  (Fizik,Teknik) electron charge
 - emniyetli dizayn yükü
 - safe design load 
 - emniyetli kazık yükü
 - safe pile load 
 - ezilme yükü
 - crushing load 
 - eğilme yükü
 - bending load 
 - flambaj yükü
 - buckling load 
 - fren yükü
 -  (Otomotiv,Teknik) brake load
 - fırın yükü
 - furnace charge 
 - gemi yükü
 - shipload 
 - güverte yükü
 - deck cargo, deck load 
 - hat yükü
 - line load 
 - hesap yükü
 - design load 
 - hız yükü
 - velocity head 
 - iş yükü
 - work load 
 - kabuk yükü
 - shell load- 
 - kanat yükü
 - wing load 
 - kapak yükü
 - gate load 
 - kar yükü
 - snow load 
 - karayolu yükü
 - highway loading 
 - kesme yükü
 - shear load 
 - konsol yükü
 - cantilever load 
 - koparma yükü
 - breaking load 
 - kritik kolon yükü
 - critical column load 
 - kırılma yükü
 - breaking load, ultimate load 
 - lojistik destek yükü
 -  (Askeri) support cargo
 - nesne yükü
 -  (Pisikoloji, Ruhbilim) object cathexis
 - nokta yükü
 - point load 
 - ordu yükü
 - baggage 
 - patlama yükü
 - explosive charge 
 - pompa yükü
 - pump load 
 - pozitif elektrik yükü
 -  (Elektrik, Elektronik,Teknik) positive charge
 - proje yükü
 - design load 
 - rulman ön yükü
 - bearing preload 
 - rulman ön yükü ayarı
 - setting the bearing preload 
 - rüzgâr yükü
 - wind load 
 - sarsma yükü
 - pulsating load 
 - sediment yükü
 - sediment charge 
 - sintine yükü
 -  (Askeri) understowed cargo
 - sintine yükü
 -  (Askeri) unrderstowed cargo
 - sintine yükü
 -  (Askeri) flatted cargo
 - sıkışma yükü
 - compression load 
 - tatbik yükü
 - applied load 
 - tecrübi stok seviyesi (yedek parça listesi) kıta yükü listesi / onaylanmış stok
 -  (Askeri) prescribed load list/authorized stock level
 - tekne yükü
 -  (Askeri) boatload
 - tekne yükü
 -  (Askeri) shipload
 - tepe yükü
 - peak load 
 - terminal sevkiyat yükü
 -  (Askeri) inbound cargo
 - test yükü
 - test load 
 - titreşim yükü
 - pulsating load 
 - trafik yükü
 - traffic load 
 - tren yükü
 - trainload 
 - uzay yükü
 - space charge 
 - uçak faydalı yükü
 - useful load 
 - uçak yükü
 - air freight 
 - vergi yükü
 - pressure of taxation 
 - yol yükü
 - road load 
 - yük
 - fardel 
 - yük
 - load; burden; cargo, freight, goods; the onus, responsibility; charge 
 - yük
 - shipment 
 - yük
 - stowage 
 - yük
 - sumpter 
 - yük
 - cargo; freight; lading 
 - yük
 - bulk 
 - yük
 - strain 
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
 - Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
 - Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
 - yük
 - plummet 
 - yük
 - pile 
 - yük
 - lading 
 - yük
 - load; burden 
 - yük
 - tax 
They were burdened with heavy taxes.
 - Ağır vergi yükü altındaydılar.
Import goods are subject to high taxes.
 - İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
 - yük
 - imposition 
 - yük
 - large cupboard (where bedding is stored during the day) 
 - yük
 - haul 
 - yük
 - electric charge, charge 
 - yük
 - loading 
They are loading oil into the ship.
 - Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.
They are loading coal into a ship now.
 - Şimdi gemiye kömür yüklüyorlar.
 - yük
 - shipload 
 - yük
 - impost 
 - yük
 - accoutrements 
 - yük
 - tote 
 - yük
 - out 
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
 - Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer.
 - Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.
 - yük
 - accouterments 
 - çarpma yükü
 - impact load 
 - çekirdek yükü
 - nuclear charge 
 - çekme yükü
 - tensile load 
 - çerçeve yükü
 - frame loading 
 - ısı yükü
 -  (Tıp) heat strain