Onlar öğretmenlerinin sorusuna güçlükle cevap verdi.
- They answered their teacher's question with difficulty.
Yaşlı kadın merdivenleri güçlükle tırmandı.
- The old woman climbed the stairs with difficulty.
Ödevimi güçlükle bitirdim.
- I finished my homework with difficulty.
Yaşlı adam kaçtı ama güçlükle.
- The old man escaped, but with difficulty.
Sorularımı zorlukla yanıtladılar.
- They answered my questions with difficulty.
Batan tekneden zorlukla kaçtım.
- I escaped from the sinking boat with difficulty.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
O, yumurtalarını katı haşlanmış seviyor.
- She likes her eggs hard-boiled.
Tom Mary'ye karşı katıydı.
- Tom was hard on Mary.
Yabancı dil öğrenmek zordur.
- It's hard to learn a foreign language.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Tom Mary'yi görmek için güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait to see Mary.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
- He works hard to support his large family.
Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu.
- It was raining good and hard.
Dün şiddetli yağmur yağdı.
- It rained hard yesterday.
Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
- Life is getting hard these days.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Onun köpeği ağır duyar.
- His dog is hard of hearing.
Kendini ağırdan satan kızlardan hoşlanmam.
- I don't like girls who play hard to get.
His degree was hard earned.
He made his way hardly through the enemies to the castle.
... near the major religious monuments difficulty palace was the residents of ...
... And desirable difficulty is a class ...