Isıtmak için ellerine üfledi.
- She blew on her hands to warm them.
Sadece seni ısıtmak istedim.
- I just wanted to warm you.
Yarıştan önce koşucular ısınmak zorundadır.
- Before the race, the runners have to warm up.
Penguenler ısınmak için bir araya toplanırlar.
- Penguins often huddle together to keep warm.
Evin içi hoş ve ılıktı.
- It was nice and warm inside the house.
Ilık, güneşli bir gün piknik için idealdir.
- A warm, sunny day is ideal for a picnic.
Onun ellerinin sıcaklığını hatırlayabiliyorum.
- I can remember the warmth of his hands.
Bu çiçekler sıcak ülkelerde yetişir.
- These flowers grow in warm countries.
Mary çok samimi görünmüyor.
- Mary doesn't seem very warm.
Bir sürü samimi sözler söylendi.
- A lot of warm words were said.
Sıcak tutan bir çift çorap giyiyorum.
- I'm wearing a warm pair of socks.
Tom bazı sıcak tutan çoraplar giydi.
- Tom put on some warm socks.
Burada hava güzel ve sıcak.
- It's nice and warm in here.
Birdenbire, o güzel ve sıcak görünmeye başladı.
- Suddenly, it started to look almost nice and warm.
Tom sıcakkanlı ve cömerttir.
- Tom is warm and generous.
Tom oldukça cana yakın.
- Tom is quite warmhearted.
Tom cana yakın bir adam.
- Tom is a warm-hearted man.
Isıtmak için ellerine üfledi.
- She blew on her hands to warm them.
Kendisini ateşle ısıttı.
- She warmed herself by the fire.
Onları çok içten bir biçimde karşıladı.
- She extended a warm welcome to them.
Bu aile bana nezaket ve içtenlikle karşıladı.
- This family gave me a warm welcome.
Küresel ısınma hakkında söylediklerini etkileyici buldum.
- I found it fascinating what you were saying about global warming.
1920'li yıllarda Almanya'da enflasyon o kadar yüksekti ki, ısınmak için para yakmak sıradan bir durumdu.
- In 1920s inflation was so high in Germany, it was an ordinary case to burn money to keep warm.
The tea is still warm.
It seemed I was too excited for sleep, too warm, too young.
Her classmates are gradually warming to her.
This is a very warm room.