Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Tom ve Mary birbirine çok yakın.
- Tom and Mary are very close to each other.
İki leydi birbirine gülümsedi.
- The two ladies smiled at each other.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- They tried to make each other look foolish.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.
Biz ayrıldık, birbirimizi asla tekrar görmeyeceğiz.
- We parted, never to see each other again.
Maria and Robert loved each other.
... ' these are enterprises competing with each other, learning how to do better and better ...
... they're connected to each other through like a tiny, ...