The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
This sentence has only one language.
- Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
Being an only child, he was the sole inheritor.
- O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
Tapirs are odd-toed ungulates.
- Tapirler tek toynaklıdır.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
- Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.
There are no wheels on this suitcase.
- Bu bavulda tekerlekler yok.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
I've got a flat tire.
- Bir patlak tekerim var.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Postal services are a government monopoly.
- Posta hizmetleri devlet tekelindedir.
Our store has a monopoly on this item.
- Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.
A unicycle has one wheel.
- Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.
The United States annexed Texas in 1845.
- ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom claims one and only one god exists.
- Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
- Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
He reiterated this advice several more times during the meeting.
- O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.