تعريف setting for في الإنجليزية التركية القاموس.
- ayarı
- setting
- ortam
Ortam iletişimi etkiler.
- The setting influences the conversation.
- setting
- {i} ayar
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Çalar saatin ayarını yap.
- Adjust the setting of the alarm clock.
- setting
- hikâyenin geçtiği yer
- setting
- {i} düzenleme
- setting
- batış
Sıcak, nemli bir günde güneşin batışını seyrederseniz, güneşin şeklini değiştiren nemi görebilirsiniz.
- If you watch the sun setting on a warm, damp day, you can see the moisture changing the shape of the sun.
Güneşin dağların ardında batışını izledik.
- We watched the sun setting behind the mountains.
- set for
- (Havacılık) ayarlamak
- setting
- (Denizbilim) ağ atma
- setting
- sertleşme (çimento)
- setting
- koyma
Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
- Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
- setting
- gurup
- setting
- başlama
- setting
- (Edebiyat) zaman ve mekan
- setting
- ayarlama
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Tom sadece ayarlamayı bitiriyor.
- Tom is just finishing setting up.
- setting
- (Askeri) sertleşme
- setting
- kurarak
- setting
- (Bilgisayar) ayarlar
Tom ayarları ayarlamada biraz sorun yaşadı.
- Tom had a little trouble adjusting the settings.
Ayarları değiştirmeyi denedin mi?
- Have you tried changing the settings?
- setting
- (Dilbilim) konum
- setting
- (Tıp) çevre
- setting
- montaj
- setting
- tesis
- setting
- (Tıp) tesbit
- setting
- batma
- setting
- konunun geçtiği yer ve zaman
- setting
- {f} ayarla
Çalar saatin ayarını ayarla.
- Adjust the setting of the alarm clock.
Tom sadece ayarlamayı bitiriyor.
- Tom is just finishing setting up.
- setting
- yerleştirme
- setting
- yuva
- setting
- (Askeri) BAĞLAMA: Bir hassas aletin ve özellikle, bir topun nişan tertibatı üzerindeki taksimatın bağlanması
- setting
- bir defada kuluçkaya konulan yumurtalar
- setting
- {i} çerçeve
- setting
- tiyatro dekor
- setting
- {i} testere diş çaprazını ayarlama
- setting
- {i} sertleşme (çimento vb.)
- setting
- {i} sahne
- setting
- (isim) düzenleme, dizme, bileme, çerçeve, olay yeri, hikâyenin geçtiği yer, set, sahne, dekor, beste, batış, sertleşme (çimento vb.), bir kişilik yemek takımı, testere diş çaprazını ayarlama
- setting
- {i} kurma
Sınırları kurmak şarttır.
- Setting limits is imperative.
Tom az önce kurmayı bitirdi.
- Tom has just finished setting up.
- setting
- {f} ayarla: prep.ayarlayarak
- setting
- {i} dekor
- setting
- {i} set
- setting
- {i} beste
- setting
- {i} dizme
- setting
- {i} olay yeri
- setting
- {i} edeb. zaman ve mekân
- setting
- çevre/ayar/batım/koyma
- setting
- {i} bir kişilik yemek takımı
- setting
- {i} tiy. (oyunun bir sahnesine ait) dekor
- setting
- {f} kur: pre
- setting
- {i} (mücevher için) yuva ve tırnakları
- setting
- {i} bileme
- setting
- {i} bir
- setting
- ambiyans
- setting
- tespit