You are our advocate Tom.
- Sen bizim savunucumuzsun, Tom.
Sami is his daughter's biggest defender.
- Sami, kızının en büyük savunucusudur.
Thou shalt respect all weaknesses, and shalt constitute thyself the defender of them.
- Tüm zayıflıklara saygı göstermelisin ve kendini onların savunucusu tayin etmelisin.
Don't get defensive. I'm not blaming you.
- Savunucu olmayın. Sizi suçlamıyorum.
Why are you so defensive?
- Neden bu kadar savunucusun?
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
She advocated equal rights for women.
- Kadınlar için eşit hakları savundu.
I was defending myself.
- Kendimi savunuyordum.
We are defending the same cause.
- Biz aynı nedeni savunuyoruz.
They defended their country against the invaders.
- Onlar istilacılara karşı ülkelerini savundular.
The defenders checked the onslaught by the attackers.
- Savunucular saldırganlar tarafından yapılan saldırıyı kontrol etti.
I will never forgive you because you did not stick up for me at the meeting.
- Beni toplantıda savunmadığın için seni asla affetmeyeceğim.