I'm just going to rest during the summer vacation.
 - Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
 - Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
Don't look down on him merely because he is poor.
 - Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
He said it merely as a joke.
 - O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
 - Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Only a few people understood me.
 - Sadece birkaç kişi beni anladı.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
 - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
This trip is purely for pleasure.
 - Bu yolculuk sadece zevk içindir.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
 - Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
Please just leave me alone. I want to think.
 - Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
Please just leave me alone. I want to think.
 - Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
Patients often die simply because they yield to their diseases.
 - Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
That meal was simply divine.
 - O yemek sadece kutsaldı.
Tom just barely passed the test.
 - Tom testi sadece zar zor geçti.
Not only did I eat pilaf, but I also ate kebabs.
 - Sadece pilav değil, kebap da yedim.
Her book is famous not only in England but also in Japan.
 - Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
Why did I buy flowers? Why are you asking me such a question? I just bought them because I wanted to.
 - Çiçekleri niçin mi satın aldım? Niçin bana böyle bir soru soruyorsun? Onları sadece almak istediğim için aldım.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
 - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
 - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
He is nothing but a student.
 - O, sadece bir öğrenci.
You have only to stand in front of the door. It will open by itself.
 - Sen sadece kapının önünde durmak zorundasın. O kendi kendine açılacak.
History is merely repeating itself.
 - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
Penguins live almost exclusively in the Southern Hemisphere.
 - Penguenler neredeyse sadece Güney Yarımküre'de yaşarlar.
I read detective stories exclusively.
 - Ben sadece dedektif hikayeleri okurum.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
 - Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
Her book is famous not only in England but also in Japan.
 - Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
You just have to wait. There's nothing else you can do.
 - Sadece beklemek zorundasın. Yapabileceğin başka bir şey yok.
Strive only for self-interest and nothing else.
 - Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
 - Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
How to merely get tea?
 - Sadece çay nasıl alınır?
The king had only one child, and that was a daughter, so he foresaw that she must be provided with a husband who would be fit to be king after him.
 - Kralın sadece bir çocuğu vardı ve o bir kızdı, bu yüzden ona ondan sonra kral olmak için uygun olacak bir koca temin edilmesi gerektiğini öngördü.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
 - Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Tom was not just interested in Mary's musical abilities.
 - Tom sadece Mary'nin müzikal yetenekleriyle ilgili değildi.
You are only just in time.
 - Sadece sen zamanında geldin.
A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true.
 - A B ye eşittir  Eğer ve sadece B gerçekse A doğrudur. ile aynı anlamı vardır.
If and only if the ice-cream is vanilla flavour will Xiao Wang eat it.
 - Xiao Wang eğer sadece vanilyalıysa dondurmayı yiyecek.
I went all the way to see her only to find her away from home.
 - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
In order to know a man, you have only to travel with him a week.
 - Bir insanı tanımak için, onunla sadece bir hafta seyahat etmelisin.
The only way I can eat oatmeal is with a lot of sugar.
 - Yulaf ezmesini sadece bol şekerli yiyebilirim.
The only people standing in front of the building are policemen.
 - Sadece binanın önünde duran insanlar polis.
Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen.
 - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.
Drink water only when you are thirsty; drinking 8 glasses a day is only a myth.
 - Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
I'm just a plain old office worker.
 - Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
I'm just a plain office worker.
 - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.