- تعريف sağlamak في التركية الإنجليزية القاموس.
- provide Columns provide a solid foundation. -Kolonlar sağlam bir temel sağlamaktadır. 
 He provides for his family. -O ailesinin geçimini sağlamaktadır. 
 
- ensure Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled. -Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir. 
 I will do my best to ensure that such mistakes do not occur in future. -Bu tür hataların gelecekte olmamasını sağlamak için elimden geleni yapacağım. 
 
- supply They were accused of supplying arms to terrorists. -Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar. 
 
- procure 
- assure 
- to provide; to procure, get, find; to gain, obtain; to achieve, win; to bring (something) about 
- to supply, to obtain, to provide, to get, to secure, to procure; to ensure; to prove 
- cater for 
- cater The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour. -Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır. 
 
- verify 
- implement 
- maintain 
- fix 
- lay on 
-  (Hukuk) to supply, to provide, to maintain, to ensure
- fend for 
- find 
- furnish The river furnishes electric power to the town. -Nehir şehre elektrik enerjisi sağlamaktadır. 
 
- (destek) enlist 
- extract 
- arm They were accused of supplying arms to terrorists. -Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar. 
 
- derive 
- make Tom makes a good living. -Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır. 
 She makes a good living. -O iyi bir yaşam sağlamaktadır. 
 
- lay in 
- get out of 
- fix up 
- carry 
- to ensure, guarantee 
- obtain 
- keep It's difficult to keep order in this town. -Bu kasabada düzeni sağlamak zordur. 
 I'd like to earn my keep while I'm staying with you. -Seninle kalıyorken geçimimi sağlamak istiyorum. 
 
- come in 
- accommodate 
- accommodate smb. with 
-  {f} yield
-  {f} secure
- offer 
- employ 
- gain They tried very hard to gain an advantage over one another. -Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar. 
 
-  (Matematik) prove
- insure 
- provide for 
- keep to the right 
- enable to be 
- extend 
- derive from 
- stand by 
- drive on the right 
- supply with 
- get I'm sure I can speak French well enough to get by. -Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim. 
 It'll be difficult to get them to give us a discount. -Bize bir indirim yapmalarını sağlamak zor olacak. 
 
- endow with 
- accommodate somebody with 
- enable My new car enables me to go anywhere, anytime. -Benim yeni arabam her zaman herhangi bir yere gitmeme olanak sağlamaktadır. 
 The new subway enables me to get to school in 20 minutes. -Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır. 
 
- generate 
- enable to 
- deliver 
- enlist 
- fix sb up with sth 
- fit up 
- administer 
- fit up with 
- reap 
- allow 
-  {f} purvey
-  {f} suck
-  (Nükleer Bilimler) check
- return 
-  {f} provision
- provide with 
- olanak sağlamak
- enable 
- sağlamak (para/yiyecek)
- put up 
- savaş malzemesi sağlamak
- munition 
- uyum sağlamak
- accommodate 
- ev sağlamak
- house 
- mali destek sağlamak
- subsidize 
- sağla
- provide Young as he is, he has a large family to provide for. -O,genç olduğu için,geçimini sağlayacak büyük bir aileye sahip. 
 The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program. -Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak. 
 
- sağlama
- providing Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man. -Bir aptala öğretmeye çalışmak ölü bir adam için tıbbi tedavi sağlamak gibidir. 
 
- olanak sağlamak
- allow 
- yarar sağlamak
- utilize 
- anlamasını sağlamak
- wake 
- geri dönüşümünü sağlamak
- recycle 
- huzuru sağlamak için kurulan yasadışı örgüt üyesi
- vigilante 
- sağlama
- supply They were accused of supplying arms to terrorists. -Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar. 
 
- sübvansiyon sağlamak
- subsidize 
- tasarruf sağlamak
- save up 
- giysi sağlamak
- clothe 
- avantaj sağlamak
- gain advantage 
- azalma sağlamak
- decrease 
- dayanak sağlamak
- provide basis 
- deneyim sağlamak
- gain experience 
- düzen sağlamak
- make systematic 
- düzen sağlamak
- systematize 
- düzen sağlamak
- restore 
- düzen sağlamak
- order 
- düzen sağlamak
- organize 
- fayda sağlamak
- gain favor 
- fayda sağlamak
- cash on 
- finansman sağlamak
- finance 
- imkan sağlamak
- enable 
- istihdam sağlamak
-  (Ticaret) employ
- konfor sağlamak
- comfort 
- olanak sağlamak
- allow of 
- olanak sağlamak
- open up an opportunity 
- olanak sağlamak
- along with facilitate 
- olanak sağlamak
- give chance 
- olanak sağlamak
- give somebody an opportunity 
- olanak sağlamak
- make possible 
- olanak sağlamak
- give someone opportunity 
- olanak sağlamak
- give somebody a chance 
- sağlama
-  (Bilgisayar) proofing
- sağlama
-  (Ticaret) accord His speech did not accord with his feelings. -Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı. 
 
- sağlama
-  (Ticaret) trial balance
- sağlama
- enabling 
- sağlama
- delivery 
- sağlama
-  (Bilgisayar) validation
- sağlama
-  (Dilbilim) positively cause
- uyum sağlamak
- attune 
- uyum sağlamak
- be attuned to 
- uyum sağlamak
- transduce 
- uyum sağlamak
- tone in 
- uyum sağlamak
- accommodate oneself to 
- uyum sağlamak
- accord with 
- uyum sağlamak
- acclimatization 
- uyum sağlamak
- harmonise with 
- uyum sağlamak
- comply with 
- uyum sağlamak
- attuned to 
- uyum sağlamak
- correspond 
- uyum sağlamak
- acclimatize 
- uyum sağlamak
-  (Tıp) adjust
- uyum sağlamak
- assort with 
- uyum sağlamak
- get into 
- uyum sağlamak
- make correspond 
- uyum sağlamak
-  (deyim) keep company with
- yarar sağlamak
- pay 
- yarar sağlamak
- avail oneself of 
- yarar sağlamak
- benefit 
- yiyecek içecek sağlamak
- cater 
- yiyecek ve içecek sağlamak
- cater The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour. -Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır. 
 
- çözüm sağlamak
- provide solution 
- gereksinimini sağlamak
- provide for 
- olanak sağlamak
- facilitate 
- sağla
- made available to 
- sağla
- enable to be 
- sağla
-  {f} enabling
- sağla
-  {f} stand by
- sağla
-  {f} supply Can you supply me with all I need? -Bütün ihtiyaç duyduklarımı bana sağlayabilir misin? 
 The Great Lakes supply drinking water. -The Great Lakes içme suyu sağlar. 
 
- sağla
- provide for Young as he is, he has a large family to provide for. -O,genç olduğu için,geçimini sağlayacak büyük bir aileye sahip. 
 He is unable to provide for his family. -O, ailesinin geçimini sağlayamaz. 
 
- sağla
- make available to 
- sağla
-  {f} provided She provided the traveler with food and clothing. -O, yolcuya yiyecek ve giyecek sağladı. 
 She provided for her old age. -Onun yaşlılığında geçimini sağladı. 
 
- sağla
- employ The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees. -Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar. 
 Japanese companies generally provide their employees with uniforms. -Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar. 
 
- sağla
- provide with 
- sağla
- enable to 
- sağla
- lay on 
- sağla
- supply with 
- sağla
-  {f} supplying They were accused of supplying arms to terrorists. -Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar. 
 
- sağlama
- verification 
- sağlama
-  {i} supplying They were accused of supplying arms to terrorists. -Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar. 
 
- sağlama
- provision 
- düzen sağlamak
- restore order 
- fayda sağlamak
- Take an advantage, suck advantage out of, cash in, cash on 
- fayda sağlamak
- Be useful 
- geçim sağlamak çabası
- effort to provide livelihoods 
- hizmet sağlamak
- Provide service 
- kalacak yer sağlamak
- accommodate 
- katkı sağlamak
- to contibute, help, donate 
- katkı sağlamak
- contribute 
- kazanmasını sağlamak
- gained to ensure 
- olanak sağlamak
- Facilitate, enable 
- olmasını sağlamak
- to ensure 
- oyalanmasını sağlamak
- To ensure that votes 
- oynamasını sağlamak
- play to ensure 
- sağlama
-  {i} proof
- uyum sağlamak
- Be attuned to, accommodate oneself, orient oneself, accord, coordinate, fall with, harmonize, orientate oneself 
- Sağlama
- checksum 
- ahenk sağlamak
- to secure unity and order (in a place) 
- anlamasını sağlamak
- make understand 
- avantaj sağlamak
- get the whip hand of smb 
- balansını sağlamak
- equilibrate 
- beraberliği sağlamak
- square 
- beraberliği sağlamak
- equalize 
- denge sağlamak
- ballast 
- dengesini sağlamak
-  (Hukuk) stabilizing
- dengeyi sağlamak
- cancel out 
- dengeyi sağlamak için yapılan ikinci hareket
- remise 
- dikkat çekmesini sağlamak
- throw into relief 
- dikkat çekmesini sağlamak
- make a lion of 
- dikkat çekmesini sağlamak
- relieve 
- dikkat çekmesini sağlamak
- lionize 
- disiplin sağlamak
- discipline 
- disiplini sağlamak
- proctor 
- disiplini sağlamak
- prog 
- dolaylı yoldan sağlamak
- wangle 
- döküman sağlamak
- document 
- döner sermaye sağlamak
- habilitate 
- düşünmesini sağlamak
- bang sense into smb 
- erzak sağlamak
- purvey 
- erzak sağlamak
- to victual 
- evin geçimini sağlamak
- bring home the bacon 
- eşitlik sağlamak
- to equalize 
- farklı olmasını sağlamak
- characterize 
- fayda sağlamak
- turn to good purpose 
- fon sağlamak
-  (Ticaret) fund-raising
- gelmesini sağlamak
- call up 
- geri ödemesi olmayan yardım sağlamak
-  (Hukuk) to provide non-repayable aid
- getiri sağlamak
- return 
- geçimini sağlamak
- earn one's keep 
- geçimini sağlamak
- support oneself 
- geçimini sağlamak
- live on He has a pension to live on. -Geçimini sağlamak için bir emekli maaşı var. 
 
- geçimini sağlamak
- live on by 
- geçimini sağlamak
- live off 
- geçimini sağlamak
- fend for oneself 
- görmesini sağlamak
- awake smb. to smth 
- görmesini sağlamak
- disabuse 
- görmesini sağlamak
- waken 
- görmesini sağlamak
- disabuse of 
- güven sağlamak
- brought into safety 
- güven sağlamak
- bring into safety 
- güvenliği sağlamak
- to pacify 
- güvenliği sağlamak
- police 
- güç sağlamak
- power 
- haksız kazanç sağlamak
- make a big haul