تعريف pickled في الإنجليزية التركية القاموس.
- {s} salamura
- (Gıda) salamuralanmış
- dekape
- yüzeyi asitle temizlenmiş
- turşusu yapılmış
- {f} turşu yap
- turşu halinde
- sarhoş
- matiz
- {s} tuzlanmış
- {s} dut gibi
- {s} k.dili. zilzurna sarhoş, fitil gibi
- {s} turşu haline getirilmiş (sebze/meyve): pickled beets pancar turşusu
- {s} turşu olmuş
- salamura yap
- sarhoş/turşu yapılmış
- pickle
- {i} turşu
Tom televizyonda spor izlerken turşu yemekten hoşlanıyor.
- Tom likes to eat pickles while he watches sports on TV.
Ben dereotu turşusu yemiyorum.
- I don't eat dill pickles.
- drunk
- sarhoş
Tom sokakta yatan bir sarhoşu fark etti.
- Tom noticed a drunk lying in the street.
Larry Ewing sarhoştur.
- Larry Ewing is drunk.
- pickled beetroots
- (Gıda) pancar turşusu
- pickled cucumbers
- (Gıda) salatalık turşusu
- pickled gherkins
- (Gıda) kornişon turşu
- pickled onion
- soğan turşusu
- pickled onion
- salamura soğan
- pickled anchovies
- (Gıda) hamsi salamura
- pickled brood
- (Arılık) ekşimiş kuluçka
- pickled brood
- (Arılık) torba hastalığı
- pickled brood
- (Arılık) tulumsu yavru çürüklüğü
- pickled cattle hide
- (Çiftçilik) salamura sığır derisi
- pickled goat leather
- (Politika, Siyaset) tuzlanmış keçi derisi
- pickled herring
- ringa balığı salamurası
- pickled herrings
- (Gıda) salamura ringa balığı
- pickled skin
- (Çiftçilik) pikle deri
- pickled tunny
- lakerda
- drunk
- sarhoş içkili
- drunk
- içki âlemi
- drunk
- fitil gibi
- drunk
- {f} iç: adj.sarhoş
- drunk
- ayyaşlık
- drunk
- sarhoş adam
Sarhoş adam düz yürüyemiyordu.
- The drunken man couldn't walk straight.
Polis memuru el fenerini sarhoş adamın yüzüne tuttu.
- The officer shone his flashlight in the drunken man's face.
- drunk
- sarhoş olmak
Sarhoş olmak için yeterince içelim.
- Let's drink enough to get drunk.
Sarhoş olmak işleri daha iyi yapmayacak.
- Getting drunk won't make things better.
- drunk
- blind drunk körkütük sarhoş
- drunk
- f., bak. drink. s., i. sarhoş, içkili
- drunk
- içkili
Tom eve sürmek için çok içkili.
- Tom is too drunk to drive home.
- pickle
- {i} yaramaz
- pickle
- dili sıkıntılı veya güç durum
- pickle
- salatalık turşusu
Salatalık turşusu ile sarı pirinç yemeyi severim.
- I like to eat yellow rice with cucumber pickles.
- bonito pickled in brine
- (Gıda) lakerda
- pickle
- metal yüzünü parlatmak
- pickle
- turşu kurmak
- pickle
- asitle yakmak
- pickle
- paklayıcı
- pickle
- turşu yapmak
- pickle
- (Gıda) hıyar turşusu
- pickle
- turşusunu kurma
- pickle
- dekapaj çözeltisi
- pickle
- kornişon
- pickle
- sıkıntılı durum
- pickle
- turşusunu kurmak
- pickle
- turşu suyu
- pickle
- {f} turşu yap
- drunk
- {s} mest olmuş
- drunk
- (isim) sarhoş, ayyaş, sarhoşluk, içki alemi
- drunk
- {s} kendinden geçmiş
- drunk
- {s} kafayı bulmuş
- drunk
- {i} sarhoşluk
Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.
- Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN.
- drunk
- {s} mest
- drunk
- {i} ayyaş
O, gerçek bir ayyaştı.
- He was a real drunkard.
Çocuklar, aptallar ve ayyaşlar doğruyu söyler.
- Children, fools and drunkards tell the truth.
- drunk
- drunk as a fiddler veya lord çok saıhoş
- pickle
- {i} salamura
- pickle
- rengi ağa
- pickle
- {i} metal temizleme asidi
- pickle
- varta
- pickle
- dili afacan çocuk
- pickle
- pickledturşusu kurulmuş
- pickle
- {f} salamura yapmak
- pickle
- {f} sarhoş etmek
- pickle
- madeni eşyayı temizlemeye mahsus asitli karışım
- pickle
- {i} zor durum
Ben oldukça zor durumdayım.
- I'm in a pretty pickle.
- pickle
- {i} dekapaj solüsyonu
- pickle
- {i} turşu: She bought a jar of tomato pickles. Bir kavanoz domates turşusu aldı
- pickle
- {i} afacan
- pickle
- {i} salatalık/hıyar turşusu; kornişon
- pickle
- {f} asitle temizlemek [met.]
- pickle
- {f} tuzlayarak saklamak
- pickle
- asitle temizlemek