I hope Tom's not too mad at me.
- Tom'un bana çok kızgın olmadığını umuyorum.
Your wife is mad at you.
- Eşiniz size çok kızgın.
Tom is likely to be hot.
- Tom muhtemelen kızgın olacak.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom!
- Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!
For some reason, she's really furious with me.
- Nedense, o bana gerçekten kızgın.
He reacted furiously.
- O, kızgın bir şekilde tepki verdi.
I was annoyed with him for keeping me waiting.
- Beni beklettiği için ona kızgındım.
Tom looked a little annoyed.
- Tom biraz kızgın görünüyordu.
Tom looked indignant.
- Tom kızgın görünüyordu.
When my wife crosses her arms and taps her foot I know she's angry.
- Karım kollarını bağladığında ve ayağını yere vurduğunda, onun kızgın olduğunu biliyorum.
Why does he look black?
- O niçin kızgın görünüyor?
Savages fear the appearance of a fierce wild beast.
- Barbarlar kızgın vahşi bir hayvanın görünüşünden korkuyorlar.
Tom gave me a fierce look.
- Tom bana kızgın bir görüntü verdi.
The moment I saw him, I knew he was angry with me.
- Onu gördüğüm an, bana kızgın olduğunu biliyordum.
Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
- Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
Savages fear the appearance of a fierce wild beast.
- Barbarlar kızgın vahşi bir hayvanın görünüşünden korkuyorlar.
The nineties generation in tennis has been utterly useless so far, exasperated fans say.
- Teniste doksanlı nesil şimdiye kadar son derece başarısız oldu, kızgın hayranlar söylüyor.
Sami was a little resentful because he worked so much.
- Sami çok çalıştığı için biraz kızgındı.
Tom must be furious with Mary.
- Tom Mary'ye kızgın olmalı.
It's already ten o'clock. My mother must be angry.
- Saat şimdiden on. Annem kızgın olmalı.
Sami angrily denied he was in Layla's apartment that night.
- Sami o gece Leyla'nın dairesinde olduğunu kızgın bir şekilde yalanladı.
He looked at her angrily.
- O, kızgın bir şekilde ona baktı.
He reacted furiously.
- O, kızgın bir şekilde tepki verdi.