He had strong religious beliefs.
 - Onun güçlü dini inançları vardı.
Atheism isn't a religious belief.
 - Ateizm dinî bir inanç değildir.
I don't trust his story.
 - Ben onun hikayesine inanmıyorum.
I don't feel that I can trust what he says.
 - Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.
All the members but me have faith in what he says.
 - Benden başka bütün üyelerin onun söylediğine inancı vardı.
Tom certainly believes Mary is faithful.
 - Tom kesinlikle Mary'nin sadık olduğuna inanıyor.
He has good grounds for believing that.
 - Ona inanmak için onun iyi dayanakları var.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
 - Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
I've believed in Kylie Minogue since June 12, 1998.
 - 12 Haziran 1998'den beri Kylie Minogue'a inanırım.
In my childhood, I believed in Santa Claus.
 - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.
It was stupid of you to believe in him.
 - Ona inanmakla aptallık ettin.
Do you believe in God?
 - Allah'a inanıyor musun?
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
 - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
How much do you believe him?
 - Ona ne kadar inanıyorsun?
He didn't believe Ben's words.
 - O, Ben'in sözlerine inanmadı.