He had strong religious beliefs.
 - Onun güçlü dini inançları vardı.
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
 - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
I don't feel that I can trust what he says.
 - Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.
I don't trust his story.
 - Ben onun hikayesine inanmıyorum.
All the members but me have faith in what he says.
 - Benden başka bütün üyelerin onun söylediğine inancı vardı.
Unlike his sister, he has retained the religious faith his parents brought him up in.
 - Kız kardeşinin aksine, o, ebeveynlerinin ona verdiği dini inancı korudu.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
 - Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
He has good grounds for believing that.
 - Ona inanmak için onun iyi dayanakları var.
I've believed in Kylie Minogue since June 12, 1998.
 - 12 Haziran 1998'den beri Kylie Minogue'a inanırım.
She believed him when he said he loved her.
 - O, onu sevdiğini söylediğinde ona inandı.
It was stupid of you to believe in him.
 - Ona inanmakla aptallık ettin.
It is stupid of you to believe in him.
 - Ona inanman aptallıktır.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
 - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
 - Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.
How much do you believe him?
 - Ona ne kadar inanıyorsun?