I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
We advanced the date of the meeting.
- Buluşma tarihini ileri aldık.
The men began to march forward.
- Adamlar ileri doğru yürümeye başladılar.
Move forward one step.
- Bir adım ileriye ilerle.
I set my watch ahead one hour.
- Saatimi bir saat ileri aldım.
A gas station is one kilometer ahead.
- Benzin istasyonu bir kilometre ileride.
He wants to be a policeman in the future.
- İleride polis olmak istiyor.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
He shook his head back and forth.
- Başını ileri geri salladı.
A man I didn't know was walking back and forth in front of my house.
- Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.
His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards.
- Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.
Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
Thanks to your initiatives we've been recognized as a progressive and forward-thinking enterprise by the press.
- Girişimleriniz sayesinde basın tarafından ilerici ve ileriye dönük düşünce kuruluşu olarak tanınmaktayız.
I'm pretty progressive.
- Ben oldukça ilericiydim.