if you are on time, you are not late. don't worry, she'll be on time

listen to the pronunciation of if you are on time, you are not late. don't worry, she'll be on time
الإنجليزية - التركية

تعريف if you are on time, you are not late. don't worry, she'll be on time في الإنجليزية التركية القاموس.

time
zamanı göre ayarlamak
time
zamanını/hızını kaydetmek
time
{i} tempo
time
(Kanun) önel
time
çarpı

Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı. - Tom has been struck by lightning three times.

Beş çarpı iki ona eşittir. - Five times two equals ten.

time
dem

Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır. - Now it's time to say good night.

O zaman Japonya'da demiryolları yoktu. - There were no railroads in Japan at that time.

time
süre

Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim. - I haven't seen anything of him for some time.

Onlar uzun süredir burada yaşıyor. - They have lived here for a long time.

time
çağ

Diaoyu adaları çok eski çağlardan beri Çin toprağı olmuştur. - The Diaoyu Islands have been Chinese territory since ancient times.

Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı. - Salt was a rare and costly commodity in ancient times.

time
vakit

O, yarın bu vakitte Londra'da olacak. - He will be in London at this time tomorrow.

Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak. - He will be talking with his family at this time tomorrow.

time
{i} zaman

Ne zaman geri döneceksin? - What time will you be back?

Bir zaman makinen olduğunu hayal et. - Imagine that you have a time machine.

time
{f} saat tutmak
time
{f} zamanlama yapmak
time
{i} doğum zamanı
time
{f} süre tutmak
time
{i} zaman, vakit: It'll take a long time. Çok zaman ister. It's time for bed. Artık yatma zamanı geldi. Now's exactly the right time! Şimdi tam
time
{f} zamanlama yap
time
{i} vade
time
(isim) zaman, aralık, vakit, çağ, süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere
الإنجليزية - الإنجليزية
time