i̇çinden

listen to the pronunciation of i̇çinden
التركية - الإنجليزية

تعريف i̇çinden في التركية الإنجليزية القاموس.

interior

He studied interior decoration. - O, iç dekorasyon eğitimi aldı.

Tom is an interior designer. - Tom bir iç mimar olmak istedi.

{s} domestic

I prefer to buy domestic rather than foreign products. - Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.

My father is a pilot on the domestic line. - Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.

inner

There's a button on the inner side of the door. - Kapının iç tarafında bir buton var.

Jupiter has four inner satellies: Metis, Adrastea, Amalthea, and Thebe. Their orbits are very close to the planet. - Jüpiterin dört iç uydusu vardır: Metis, Adrastea, Amalthea ve Thebe. Onların uyduları gezegene çok yakındır.

{s} internal

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

The ministry administers the internal affairs. - Bakanlık iç işlerini yönetir.

içinden
within
içinden
inwardly
içinden
thro

The Maruyama river flows through Kinosaki. - Maruyama nehri Kinosaki'nin içinden akar.

The river which flows through Paris is the Seine. - Paris'in içinden akan nehir, Seine'dir.

içinden
from inside (of); through, thru
içinden
from inside

The sound is coming from inside the house. - Ses evin içinden geliyor.

içinden
through

The Maruyama river flows through Kinosaki. - Maruyama nehri Kinosaki'nin içinden akar.

A band led the parade through the city. - Bir grup kentin içinden geçit açtı.

içinden
across

She darted across the house to her room and closed the door behind her. - Evin içinden hızla odasına fırladı ve arkasından kapıyı kapattı.

I'll take a shortcut across the garden. - Ben bahçenin içinden kestirmeden gideceğim.

içinden
thru
{i} inside

Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish. - Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.

Someone pushed me inside. - Biri beni içeri itti.

intrinsic
interrior
interior equipment
offal
internus
intestines
stomach

You shouldn't drink on an empty stomach. - Boş bir mideyle içki içmemelisin.

The doctor used X-rays to examine my stomach. - Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.

indoor

Tom sometimes wears sunglasses indoors. - Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.

Keep the kids indoors. - Çocukları içeride tutun.

içinden
from inside of
içinden gülmek
laugh up one's sleeve
{f} swig

He drank a great swig from the bottle. - O, şişeden büyük bir yudum içti.

If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets. - Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.

in
knock back
{i} within

The school is within walking distance of my house. - Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.

I will answer within three days. - Üç gün içinde cevap vereceğim.

endo-
intra

We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here. - Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.

inland
{f} drink

Do you have alcohol-free drinks? - Alkolsüz içecekleriniz var mı ?

He began his meal by drinking half a glass of ale. - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

quaff
{f} drinking

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it. - İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.

drank

To make up for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than he should have. - Hastanedeki kötü deneyimlerini telafi etmek için, Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.

John drank many bottles of wine. - John birçok şişe şarap içti.

stuffing
bowels
Ağacın kurdu içinden olur
(Atasözü) Decline begins by internal strife
içinden damar, sinir veya bir sıvı geçen yol
within blood vessels, nerves, or a liquid overpass
işin içinden ustalıkla çekilmek
to retreat from the mastery of work inside
işin içinden çıkamamak
to be unable to settle a matter
işin içinden çıkmak
To get the best of a
kötü durum, içinden çıkılmaz iş
worst case, jigsaw puzzle
stuffing, filling (material used to stuff or fill something)
the interior, the inside, the inner part or surface
domestic, internal (as opposed to foreign)
core
inward

You need to look inward. - İçeriye bakman gerek.

A ghost is an outward and visible sign of an inward fear. - Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.

intestine
inland (as opposed to coastal)
(a person's) true self, heart, soul: Merak etme, Safigül'ün içi temiz. Don't worry, Safigül's a good soul at heart. Eğer içinde varsa, bir yolunu bulup üniversiteyi bitirir. He'll find a way to finish university, if he really wants to do so
inner, inside; interior; internal
guts

No one seems to have the guts to do that anymore. - Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.

Tom doesn't have the guts to do that. - Tom'un onu yapmak için cesareti yok.

inner part (of a nut or seed), kernel; inner part (of a fruit), meat, flesh
insides, innards (internal organs of a person or animal)
inlying
civil

There was a danger of civil war. - Bir iç savaş tehlikesi vardı.

It prevented a civil war. - Bu bir iç savaş engelledi.

inside, interior; stomach, intestines, offal; heart, mind; internal, interior, inner, inside; domestic, home
refill

Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill. - Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.

Tom held his cup out for Mary to refill it. - Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.

(Hukuk) domestic, inner, internal
inside , internal , intrinsic
endo
{i} kernel

Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels. - Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.

biennial
knockback
entrails
inset
breast

She doesn't drink enough breast milk. - O yeterince anne sütü içmiyor.

2005 was a bad year for music sector. Because Kylie Minogue caught breast cancer. - 2005, müzik sektörü için kötü bir yıldı. Çünkü Kylie Minogue meme kanserine yakalandı.

juvenilia
nucleus

Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons. - Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.

içinden
trans
içinden
per

Mary ran her perfectly manicured nails through her hair. - Mary mükemmel şekilde manikürlü tırnaklarını saçının içinden geçirdi.

içinden doğmak
see
içinden edilen dua
private prayer
içinden gelerek
willingly
içinden gelme
spontaneity
içinden gelme
willingness
içinden gelmek
to feel like
içinden geçirmek
to consider, to think about
içinden geçmek
pierce
içinden geçmek
pass through
içinden gülmek
lough in one's sleeve
içinden okumak
to read to oneself
içinden okunan
silent
içinden su akan ağız
spout
içinden çıkamamak
to be unable to work (sth) out
içinden çıkmak
pull through
içinden çıkmak
to solve
içinden çıkmak successfully
to manage, carry out, or do (a difficult job); to solve (a difficult problem)
içinden çıkılmaz
inextricable
içinden çıkılmaz durum
labyrinth
içinden çıkılmaz durum
(Hukuk) impasse
içinden çıkılmaz hale getirmek
cock up
içinden çıkılmaz hale getirmek
complicate
içinden çıkılmaz hale getirmek
tangle
içinden çıkılmaz hale getirmek
becloud
içinden çıkılmaz hale getirmek
make it worse
içinden çıkılmaz impossible
(something) which seems insuperably difficult; insoluble, insolvable (problem): içinden çıkılmaz bir hal an impasse
içinden çıkılmaz iş
jigsaw puzzle
içinden çıkılmaz olmak
thicken
içinden çıkılmazlık
insolubility
işin içinden sıyrılmak
make the best of a bad bargain
işin içinden çıkamamak
to be unable to solve a problem
kaleyi içinden fethetmek
1. to conquer (a place) from within. 2. to get something by circumventing the underlings and dealing directly with the head man
ta içinden
from way down deep inside
التركية - التركية

تعريف i̇çinden في التركية التركية القاموس.

Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevi varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri: "İçimizdeki sevinçleri, kederleri paylaşacak insan nerde?"- S. F. Abasıyanık
Dolma yapmak için hazırlanan karışım
Kabuğu olan veya dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm
Harem dairesi
Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılması ve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım
Akıl, gönül, irade gibi insanın manevî varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri
Muhteva

Lütfen muhtevayı gözden geçiriniz ve herhangi bir mütenasip geri bildirimi veriniz. - Lütfen içeriği gözden geçiriniz ve herhangi uygun bir geri bildirim veriniz.

Şayet bir şeyi anlamıyorsanız, onun muhtevasının farkında olmamanızdandır. - Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır.

İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan
Kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne
Mide, bağırsak, karın
Bir ülke, şehir, topluluk vb.nde olan veya yapılan
İnsanın manevî varlığıyla ilgili olan
Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan: "İç kapının perdesi yanlara doğru açıldı."- P. Safa. İnsanın manevi varlığıyla ilgili olan
Oyuk olan veya oyuk sayılabilen şeylerin boşluğu
Ten ile dış giysiler arası: "Boynumda kalın yün atkı, içimde çift kat fanila, gene de titriyorum."- E. Bener
Toplu bir durumda bulunan kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne: "Ama hepiniz, hepiniz / Hepiniz geçim derdinde / Bir ben miyim keyif ehli içinizde?"- O. V. Kanık
Bir ülkede, şehirde, toplulukta vb.de olan veya yapılan
Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı: "Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir."- Ç. Altan
Ten ile dış giysiler arası
derun
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Kalb, vicdan, gönül
İÇ
(Osmanlı Dönemi) t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Harem dairesi
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Karın, mide
İÇ
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek
İç
(Osmanlı Dönemi) ZAMİR