I think you look fine.
- Bence hoş görünüyorsun.
If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
- Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
We are having a nice time in Rome.
- Romada hoş bir zaman geçiriyoruz.
I saw a red car and a white one. The red one was nicer looking than the white one.
- Bir kırmızı araba ve bir beyaz olanı gördüm.Kırmızı olan beyaz olandan daha hoş görünüyordu.
Nothing is as pleasant as a walk in the morning.
- Hiçbir şey sabah yapılan bir yürüyüş kadar hoş değil.
Her voice is pleasant to listen to.
- Sesi dinlemek için hoş.
She's as pretty as her sister.
- O, kız kardeşi kadar hoştur.
A pretty waitress waited on us.
- Hoş bir garson bize hizmet etti.
Tom likes only beautiful girls.
- Tom sadece güzel kızlardan hoşlanıyor.
It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur.
He thanked his host for a most enjoyable party.
- O, en hoş bir parti için, ev sahibine teşekkür etti.
I think I'm a likable guy.
- Hoş bir adam olduğumu düşünüyorum.
Even without makeup, she's very cute.
- Makyajsızken bile çok hoş.
Don't you think Mary's cute?
- Mary'nin hoş olduğunu düşünmüyor musun?
Tom doesn't like Mary. However, she doesn't particularly care whether he likes her or not.
- Tom Mary'den hoşlanmıyor. Ama onun ondan hoşlanıp hoşlanmadığı özellikle onun umurunda değil.
Hamlet probably didn't want to get married. There was only one Hamlet, however there are many people like him.
- Hamlet muhtemelen evlenmek istemiyordu.Sadece bir Hamlet vardı fakat ondan hoşlanan bir sürü insan var.
I still don't like you.
- Hâlâ senden hoşlanmıyorum.
I still like to do that sometimes.
- Bazen onu yapmak hâlâ hoşuma gidiyor.
I'm not satisfied yet.
- Henüz hoşnut değilim.
Tom doesn't like being told he's not old enough yet.
- Tom henüz yeterince yaşlı olmadığının söylenmesinden hoşlanmıyor.
She has an agreeable voice.
- Onun hoş bir sesi var.
I'm feeling very agreeable.
- Ben çok hoş hissediyorum.
You're such a lovely audience.
- Siz çok hoş bir seyircisiniz.
Men like lovely women.
- Erkekler hoş kadınları sever.
I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
It is delightful to be praised by an expert in the field.
- Alandaki bir uzman tarafından takdir edilmek hoş.
Orange blossoms have a relaxing effect and a delightful scent.
- Portakal çiçekleri rahatlatıcı bir etki ve hoş bir kokuya sahiptir.
Alice is wearing a sweet-smelling perfume.
- Alice hoş kokulu bir parfüm kullanıyor.
He likes anything sweet.
- O, tatlı olan herhangi bir şeyden hoşlanır.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
Grandma likes watching TV.
- Büyükanne televizyon izlemekten hoşlanır.
He is a very decent fellow.
- O, çok hoşgörülü bir adamdır.
Behave decently, as if you're a well-cultured man.
- Eğer kültürlü bir adamsan, hoşgörüyle davran.
Giving gifts is always nicer than receiving them.
- Hediyeler vermek, onları almaktan her zaman daha hoştur.
I like both Susan and Betty, but I think Susan is the nicer.
- Susan ve Betty severim ama Susan'ın daha hoş olduğunu düşünüyorum.
Food you eat that you don't like will not be digested well.
- Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
I don't know Tom well enough to dislike him yet.
- Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
We thoroughly enjoyed the delicious meal.
- Biz lezzetli yemekten epeyce hoşlandık.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Tom doesn't enjoy eating spicy food.
- Tom baharatlı yemek yemekten hoşlanmıyor.
The art of pleasing is the art of deception.
- Hoşa gitme sanatı, aldatma sanatıdır.
Green leaves in a park are pleasing to the eye.
- Parktaki yeşil yapraklar göze hoş geliyor.
She's smarter than Mary, but she's not as pretty as Mary.
- Mary'den daha akıllı ama Mary kadar hoş değil.
I don't take kindly to pushiness or impatience.
- Aceleciliği ve sabırsızlığı hoş karşılamam.
Her exotic perfume has a subtle scent.
- Onun egzotik parfümünün hoş bir kokusu var.
Mary is the kind of woman I like.
- Mary hoşlandığım kadın türüdür.
Tom doesn't like it when this kind of stuff happens.
- Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.