Cebinde küçük bir el fenerine sahip olman yararlı olabilir.
- Having a small flashlight in your pocket may come in handy.
Tom yeterli paraya sahip olmamaktan hoşlanmıyordu.
- Tom didn't like not having enough money.
İstemek sahip olmakla aynı değildir.
- Not wanting is the same as having.
Tom yeterli paraya sahip olmamaktan hoşlanmıyordu.
- Tom didn't like not having enough money.
Yapabildiğim bütün şey ayakta durmaya devam etmekti.
- It was all I could do to keep standing.
O yol boyunca ayakta durmaya devam etti.
- He kept standing all the way.
1950'lerde, Finler dünyadaki en az sağlıklı diyetlerden birine sahip olarak belirtildiler.
- In the 1950's, the Finns were cited as having one of the least healthy diets in the world.
Bir kelime başka dilden ödünç alındığı zaman, sık sık aynı anlama sahip olarak başlar; ancak her iki dilde de sürekli kullanımı ile, şimdi ayrı kelimeler farklı çağrışımları artırabilir.
- When a word is borrowed from another language, it frequently begins by having the same meaning; but with continued use in both languages, the now separate words may accrete disparate connotations.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Sandalyemiz yok. Ayakta dururken yer misin?
- We're out of chairs. Would you mind eating while standing up?