halb

listen to the pronunciation of halb
ألمانية - التركية
yarım

Yarım düzine yumurta aldım. - Ich habe ein halbes Dutzend Eier gekauft.

Yarım bir dost aynı zamanda yarım bir düşmandır. - Ein halber Freund ist auch ein halber Feind.

halp yarım
(Gramer) (- halb) yarısı - yarısı
{halp} yarım
yarısına kadar
buçuk

Dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum. Saat altı buçukta. - Ich möchte einen Tisch für vier Personen reservieren. Um halb sieben.

Sabahları altı buçukta kalkıyorlar. - Sie stehen morgens um halb sieben auf.

halb eins
(saat) yarım, on iki buçuk
halb nackt
yarı çıplak
halb und halb
yarı yarıya
halb öffnen
aralamak
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Süt sağmak
الإنجليزية - التركية

تعريف halb في الإنجليزية التركية القاموس.

half
ara

Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım. - Let's meet halfway between your house and mine.

Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı. - It took me an hour and a half to get there by car.

demi
(önek) yarım
half
(pul/içecek/bilet/vb.) yarım
half
buçuk

Saat altı buçukta döneceğim. - I'll return at half past six.

Bir buçuk asırlık bir karmaşadan sonra kraliyet otoritesi yeniden kuruldu. - Only after a century and a half of confusion was the royal authority restored.

half
yarı

İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır. - The population of Italy is about half as large as that of Japan.

İşini yarıda bırakma. - Don't leave your work half done.

half
{i} yarım

Yarım saat koşmaya devam etti. - He run on for half an hour.

Yarım düzine yumurta aldım. - I bought half a dozen eggs.

demi
önek yarım, yarı
demi
yarım
half
yarımhalf brother üvey erkek karde
half
yarı yarıya

Tom kağıt parçasını yarı yarıya katladı. - Tom folded the piece of paper in half.

Bu kitabın fiyatı yarı yarıya düşürüldü. - The price of this book has been reduced by half.

half
kısmen

Tom sadece kısmen şaka yapıyordu. - Tom was only half joking.

half
{i} yarım, yarı: Two halves make a whole. İki yarım bir bütün eder. half an apple yarım elma. Half the students have come
half
yarım buçuk yarı
half
{i} devre

Bu araba, motor silindirlerinin yarısını devre dışı bırakabilir. - This car can deactivate half of its engine's cylinders.

half
{ç} halves (hävz)
ألمانية - الإنجليزية
half
half /hf/
halfway

I'm halfway through this crime novel. - Ich bin mit diesem Krimi halb durch.

A lie can travel halfway around the world while the truth is putting on its shoes. - Eine Lüge kann um die halbe Welt reisen, während die Wahrheit noch ihre Schuhe anzieht.

half past

We will be back at half past three. - Wir sind um halb vier wieder da.

I will be back at half past six. - Ich komme um halb sieben zurück.

demi
semi

Silicon is a semiconductor. - Silizium ist ein Halbleiter.

Mary placed the chairs in a semicircle. - Maria stellte die Stühle in einem Halbkreis auf.

hf , half
Halb
demi
halb 5
half past 4
halb bekleidet
in a state of undress
halb freistehend
semidetached
halb gekocht
parboiled
halb geschlossenes Gewölbe
half open vault
halb kochen
to parboil
halb kochend
parboiling
halb offen (Tür, Lader)
on the jar (door, drawer)
halb offen (Tür, Lader)
ajar
halb roh
half-cooked
halb roh
partially cooked
halb roh
half-raw
halb so viel
half as much
halb verrückt
half-crazed
halb
semi
halb
half
'Billard um halb zehn' (von Böll / Werktitel)
'Billiards at half-past Nine' (by Böll / work title)
(Silben halb) verschlucken
to slur (syllables)
Frisch gewagt ist halb gewonnen.
A good start is half the battle
Frisch gewagt ist halb gewonnen.
Well begun is half done
Gut gekaut ist halb verdaut.
You should chew your food properly
Gut vorbereitet ist halb getan.
A good lather is half the shave
noch halb schlafen
to be half asleep