Gerçeklerle yüzleşmek her zaman kolay değildir.
- It is not always easy to face reality.
Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.
- Those selected will have to face extensive medical and psychological tests.
Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
- I saw his face in the dim light.
Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
- His face is distorted by pain.
Tom onunla tek başına yüz yüze gelmek zorunda değil.
- Tom doesn't have to face it alone.
Bir dinozorla yüz yüze gelmek eğlenceli bir deneyimdi.
- Coming face to face with a dinosaur was a funny experience.
Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.
- Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name.
O yüzü daha önce bir yerde gördüm.
- I have seen that face somewhere before.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Onların hepsi Tom'a bakmak için döndü.
- They all turned to face Tom.
Sami bu kez ölüm cezasıyla yüz yüze geliyor.
- Sami is facing the death penalty this time.
Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.
- Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance.
Dış görünüşe bakılırsa, hiçbir şey daha makul olamazdı.
- Nothing could be more reasonable, on the face of it.
Tom sık sık facebook'ta motivasyon alıntılar postalar.
- Tom often posts motivational quotes on Facebook.
Altı Facebook hesabımdan biri, Facebook tarafından askıya alındı.
- One of my six Facebook accounts was suspended.
Bu kadar çok dost yüzler görmekten mutluyum.
- I'm happy to see so many friendly faces.
Asla yüzünü tekrar görmek istemiyorum.
- I never want to see your face again.
Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
- The victim's body was lying face down on the rug.
Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
- His face is distorted by pain.
O surat asıyorsa, bu sinirli olduğundan dolayıdır.
- If he makes that face it's because he's nervous.
Suratına bir yumruk attı.
- He punched her in the face.
Tom'un yüzünde bıkkın, ilgisiz bir görünüş vardı.
- Tom had a bored, disinterested look on his face.
Dış görünüşe bakılırsa, hiçbir şey daha makul olamazdı.
- On the face of it, nothing could be more reasonable.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
- Seen at a distance, the rock looked like a human face.
Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
- I saw his face in the dim light.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Haberi aldığı için beti benzi attı.
- His face turned pale to hear the news.
Sami bu kez ölüm cezasıyla yüz yüze geliyor.
- Sami is facing the death penalty this time.
Tom'un yüzü kötü bir biçimde çürük.
- Tom's face is badly bruised.
Şapkamı giymeyi unuttum ve yüzüm kötü biçimde güneşten yandı.
- I forgot to wear my hat and my face got badly sunburned.
Ben devasa sorunlarla yüz yüzeyim.
- I am faced with a mountain of problems.
İki düşman yüz yüzeydi.
- The two enemies were face to face.
Annemin yüzünü hâlâ görebiliyorum.
- I can still see my mother's face.
Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
- The victim's body was lying face down on the rug.
İtibarını kaybetmek aşağılanmak anlamına gelir.
- To lose face means to be humiliated.
İtibarımı kaybetmek istemiyorum.
- I don't want to lose face.
Tom mali sorunlarla karşı karşıya.
- Tom is facing financial problems.
Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
- Tom is facing a few serious problems.
Face the sun.
The face of the cliff loomed above them.
She has a pretty face.
Why the sad face?.
The fans cheered on the face as he made his comeback.
Turn the chair so it faces the table.
The bunkers faced north and east, toward Germany.
They turned to boat into the face of the storm.
I'm going to have to face this sooner or later.
He managed to show a bold face despite his embarrassment.
I'll be out in a sec, just let me put on my face.