Bugün daha evvel Tom'la konuştum.
- I spoke with Tom earlier today.
Bana daha evvel söylemeliydin.
- You should've told me earlier.
O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.
- In those days, I went to bed earlier.
Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.
- I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit.
Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.
- Sorry I haven't replied to your letter earlier.
Niçin çok daha erken söylemedin?
- Why didn't you say so earlier?
Eskisinden biraz daha erken geldi.
- He came a little earlier than he used to.
Tom şimdi eskisinden çok daha erken kalkmak zorunda.
- Tom now has to get up much earlier than he used to.
Erken Ortaçağ cam üretimi Roma cam teknolojisinin bir devamı mıdır?
- Is early medieval glass production a continuation of Roman glass technology?
Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
- Bill got up so early that he caught the first train.
Burası benim ilk günlerimi yaşadığım evdir.
- This is the house where I lived in my early days.
Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.
- This style of hairdressing first appeared in the early 19th century.
Amerikan tarihinin ilk zamanlarında, siyahlar kölelik yaşadı.
- In the early days of American history, blacks lived in slavery.
Modern arabalar birçok yönden eski olanlardan farklıdır.
- Modern cars differ from the early ones in many ways.
Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.
- I used to be a night owl, but now I'm an early riser.
Bütün vakitsiz açan çiçekler soğuktan yandı.
- All the early flowers were bitten by the frost.
Biz erken bir başlangıç yaptık.
- We got an early start.
Tom ertesi gün erken bir başlangıç yapması nedeniyle erken yatmaya gitti.
- Tom went to bed early because he had an early start the next day.
Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.
- You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.
- You needn't have hurried; you've arrived too early.
Tom dün sabah erkenden Mary'yi görmeye gitti.
- Tom went to see Mary early yesterday morning.
Tutuklu erkenden serbest bırakılmasını istedi.
- The prisoner asked to be released early.
Babam sabahçı bir kuş; o her gün 5.30'da kalkar.
- My father is an early bird; he gets up at 5:30 every day.
Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.
- Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does.
Öncelikle erken kalkman gerekiyor.
- In the first place it's necessary for you to get up early.
Tom işi mümkün olduğu kadar çabuk bitirmeye çalışacak.
- Tom will try to finish the work as early as possible.
Noel'e yakın uçuşlar çabuk dolduğu için rezervasyonlarınızı erken yapın.
- Make your airplane reservations early since flights fill up quickly around Christmas.
I shall be late because I missed the earlier train.
I shall be late because I didn't start earlier.
We finished the project an hour sooner than scheduled, so we left early.
The early guests sipped their punch and avoided each other's eyes.
His mother suffered an early death.
On my first day on the watch after leaving the shoplifting squad I paraded on earlies but had completely forgotten to take my ear ring off.
... Or if I repeated my Saxony search from earlier, the ...
... As Brian mentioned earlier on, Google Maps launched in 2005. ...