Tom azimli bir adamdır.
- Tom is a determined man.
Tom azimli ve çalışkan.
- Tom is determined and hard-working.
Kararlılık başarı için bir anahtardır.
- Determination is a key to success.
Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.
- It requires just a little determination.
Ben senin azim ve kararlılığına hayranım.
- I admire your perseverance and determination.
Bilimsel çalışmalar yoluyla bu kayaların yaşını belirlemek olanaklıdır.
- It is possible to determine the age of these rocks through scientific studies.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Sigara içmeyi bırakmaya kararlıyım.
- I am determined to give up smoking.
O, ne pahasına olursa olsun işi bitirmeye kararlıydı.
- He was determined to finish the work at any cost.
O, niyetinde oldukça kararlıydı.
- He was quite decided in his determination.
Tom'un güçlü bir kararlılığı var.
- Tom has strong determination.
Halı fiyatı üç etken tarafından belirlenir.
- The price of the carpet is determined by three factors.
Yaşamlarımız çevremiz tarafından belirlenir.
- Our lives are determined by our environment.
Önce ne yapılacağına karar vermeliyiz.
- We should determine what is to be done first.
Avukat eylemin rotasını belirledi.
- The lawyer determined his course of action.
Bu tablonun değerini belirlemek isterim.
- I'd like to determine the value of this painting.
Bu durumda belirleyici faktör neydi?
- What was the determining factor in this case?
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
Önce ne yapılacağına karar vermeliyiz.
- We should determine what is to be done first.
Yatmadan önce bu bulmacayı çözmeye karar verdim.
- I'm determined to solve this puzzle before I go to bed.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
O, niyetinde oldukça kararlıydı.
- He was quite decided in his determination.