dışında

listen to the pronunciation of dışında
التركية - الإنجليزية
off

The mobile phone you have dialed is either switched off or outside the coverage area, please try again later. - Aradığınız telefon ya kapalı ya da kapsama alanı dışında, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.

Tom lives off-campus. - Tom kampüs dışında yaşıyor.

out of

We have left nothing out of our book. - Biz kitabın dışında bir şey bırakmadık.

Because she was out of the country, she used Skype frequently. - O, ülke dışında olduğu için sık sık Skype kullandı.

apart from

Apart from his parents, nobody would defend the suspect. - Anne ve babasının dışında, hiç kimse şüpheliyi savunmadı.

Apart from the cost, it will take long to build the bridge. - Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.

outside of

Tom owns a lot of land just outside of Boston. - Tom'un tam Boston'un dışında bir sürü arsaya sahip.

Tom has a small farm just outside of Boston. - Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.

except

I know nothing about her except that she is a pianist. - Ben onun bir piyanist olması dışında onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

The man, who had not eaten for three days, had trouble thinking about anything except food. - Üç gün boyunca bir şey yememişti, adamın gıda dışında herhangi bir şey hakkında düşünme sorunu vardı.

short
without
beside

It's unlikely that anyone besides Tom would consider taking that job. - Tom'un dışında birinin o işi almayı istemesi pek olası değil.

Is anyone coming besides your friends? - Arkadaşlarının dışında kimse geliyor mu?

outside; except, exclusive of, with the exception of
save

Out of my salary, I had begun to save a few dollars. - Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.

outside

Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read. - Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.

Do not walk outside this area. - Bu alanın dışında yürümeyin.

aside from

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

Aside from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika başkanları beyazdı.

saving

I am saving money in order to study abroad. - Yurt dışında eğitim yapmak için para biriktiriyorum.

He is saving money for a trip abroad. - Yurt dışında bir yolculuk için para biriktiriyor.

on the outside of
short of
out

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

Traveling abroad is out of the question. - Yurt dışında seyahat söz konusu değil.

besides

Is anyone coming besides your friends? - Arkadaşlarının dışında kimse geliyor mu?

It's unlikely that anyone besides Tom would consider taking that job. - Tom'un dışında birinin o işi almayı istemesi pek olası değil.

excepting
but the

Gabriel took nothing but the hot soup and a little sherry. - Gabriel sıcak çorba ve biraz şerinin dışında bir şey almadı.

except that

I know nothing about her except that she is a pianist. - Ben onun bir piyanist olması dışında onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

We know nothing except that he did not come home that day. - O gün eve gelmemesinin dışında bir şey bilmiyoruz.

not including
exclusive
above
hyper-
other than during
bar

The kitchen table was bare except for a bowl of fruit. - Bir kase meyvenin dışında mutfak masası bomboştu.

I first met Tom in a little bar outside of town. - Tom'la ilk kez kasabanın dışında küçük bir barda tanıştım.

barring
exclusive of
other than

Tom had never had time to read anything other than textbooks when he was a student. - Tom öğrenciyken ders kitaplarının dışında bir şey okuyacak zamanı yoktu.

Tom does little other than play the guitar. - Tom gitar çalmanın dışında çok az şey yapar.

without the exception of
out of which
beyond

The mystery of life is beyond human understanding. - Hayatın gizemi insan anlayışının dışındadır.

Is the human condition flexible enough to adapt to environments beyond Earth? - İnsan bünyesi, Dünya dışındaki ortamlara uyum sağlayabilecek kadar esnek mi?

without the exception
supra
hyper
dış
exterior
dış
external

That politician is well versed in internal and external conditions. - O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.

Speech is external thought, and thought internal speech. - Konuşma dış düşünce ve düşünce iç konuşmadır.

dış
outer

The outer part of the ear is made of cartilage. - Kulağın dış tarafı kıkırdaktan yapılmıştır.

Storms have abraded the outer layer of paint. - Fırtınalar boyanın dış tabakasını aşındırdı.

dışında tutmak
leave out
dışında tutmak
exclude
dışında tutmak
to exclude from
dışında bir şey
anything but
dışında bırakma
exclusion
dışında bırakmak
put out of
dışında bırakmak
to exclude (from), to except
dışında kalmak
to stay out of
dışında outside
(of)
dışında tutmak
except
dışında tutmak
to exclude (from), to except
dış
extrinsic
dış
outward

A ghost is an outward and visible sign of an inward fear. - Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.

Sami's body had no outward sign of visible trauma. - Sami'nin cesedinde hiçbir görünür dış travma işareti yoktu.

dış
foreign

Have you ever been to a foreign country? - Hiç yurt dışında bulundun mu?

He is well versed in foreign affairs. - O dışişlerinde iyi deneyimlidir.

dış
{s} out

I'm going to go out this afternoon. - Bu öğleden sonra dışarıya çıkacağım.

Go out and breathe some fresh air instead of watching TV. - Televizyon seyretmek yerine, dışarıya çıkıp biraz temiz hava al.

bunun dışında
apart from that/this
ders programının dışında
extracurricular
dış
off

He rushed out of the office. - O ofisten dışarı fırladı.

Don't forget to turn off the gas before going out. - Dışarı çıkmadan önce gazı kapatmayı unutmayın.

dış
(Askeri) outlying
dış
outdoor

Today, we have to sleep outdoors. - Bugün, dışarıda uyumak zorundayız.

Tom doesn't play outdoors much. - Tom dışarıda çok oynamaz.

dış
(Biyokimya) peripheral
dış
(Otomotiv) threat

Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war. - Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.

dış
{s} salient
dış
appearance

She managed to keep up appearances. - O, dışarıya belli etmedi.

No matter how we try, it is impossible to distinguish good people from bad people by outward appearances. - Ne yaparsak yapalım, iyi insanları kötü insanlardan dış görünüşlerine bakarak ayırmak imkansızdır.

ekran dışında
(Bilgisayar) offscreen
ekran dışında
(Bilgisayar) off-screen
yetki dışında
(Ticaret) ultra vires
ülke dışında
abroad
dış
exogenous
dış
outside

Could we have a table outside? - Dışarıda bir masaya oturabilir miyiz?

Shall we take this outside? - Bunu dışarı götürelim mi?

yurt dışında
abroad

You will benefit by a trip abroad. - Yurt dışında bir gezi size yarar sağlayacaktır.

I had a chance to travel abroad. - Yurt dışında seyahat etme fırsatım oldu.

benim isteğim dışında
I want my outside
dış
exteriors
dış
outher
mücbir sebepler dışında
except for force majeureexcept the compelling reasons/causes
onun dışında
aside from
onun dışında
beside
onun dışında
except for
onun dışında
apart from that
Kıta Amerikası dışında
(Askeri) outside the continental United States
anlamı dışında kullanılan kelime
counterword
atış menzili dışında
out of gunshot
bilgisi dışında
without one's knowledge
bir şeyin dışında
except for
bunun dışında
for the rest
bunun dışında
otherwise

The food wasn't very delicious, but otherwise the party was a success. - Yemek çok lezzetli değildi ama bunun dışında parti bir başarıydı.

Unless Tom tells you otherwise, you should be at tomorrow's meeting. - Tom sana bunun dışında söylemedikçe, yarınki toplantıda olmalısın.

bunun dışında
other than this
cinayet dışında her şey
anything short of murder
düzen dışında olan
orderless
dış
outer appearance; outer covering
dış
superficial
dış
external, outer
dış
offshore
dış
outside, exterior; outer; external; foreign
dış
ecto

Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide. - Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.

dış
outside, exterior
dış
exo

The exosphere is the outermost layer of our atmosphere. - Ekzosfer atmosferimizin en dış tabakasıdır.

How do scientists detect exoplanets? - Bilim adamları dış gezegenleri nasıl tespit ediyor?

dış
(Geometri) circumscribed
dış
without

Tom couldn't sneak out of the dorm without being seen. - Tom görülmeden yurdun dışına çıkamadı.

It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat. - Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.

gerçek anlamı dışında kullanılan sözler
cant
görev dışında
off duty

The policeman was off duty. - Polis görev dışındaydı.

görüş mesafesi dışında
(Askeri) beyond visual range
gümrük dışında
(Ticaret) ex bond
güvey olmadık, ama kapı dışında bekledik
jocular I have no expertise on this matter but it's not foreign to me
iradesi dışında
in spite of oneself
dışında
off the job
kapsam dışında bırakmak
leave it out of the scope
kent dışında bulunan
(deyim) back of beyond
kent dışında olan
extramural
kist dışında oluşmak
(Tıp) extracystic
konu dışında
far afield
konu dışında tutmak
(Dilbilim) leave aside
konunun dışında
beside the point
konunun dışında olma
irrelevancy
konunun dışında olma
irrelevance
kurulum dışında
configured-off
menzil dışında
out of range
mesai saati dışında
out of working hours
mevzu dışında
beside the question
orman kanunu dışında bırakmak
disafforest
sokak dışında
off-street
sokak dışında park
off street parking
sözleşme hükümleri dışında uygulanabilir hukuk kuralları
(Hukuk) proper law, applicable law
yeryüzü dışında var olan
extraterrestrial
yetki alanım dışında
it's not within my province
yetki dışında
beyond cognizance
yurt dışında işlenen suç
(Kanun) extra territorial offence
yurt dışında işlenen suç
(Kanun) extraterritorial offence
ülke yasaları dışında olan
extraterritorial
ülkenin yasaları dışında olan
exterritorial
şehir dışında
upstate
şehir dışında
uptown
şehir dışında
downstate
şehir dışında bulunan
out of town
şehir dışında yerleşen insanlar
overspill
şehir dışında zenginlerin yaşadığı yerleşim yeri
exurb
التركية - التركية
-den başka, sayılmazsa: "Size hiç bu mektupların dışında 'Muhterem Yusuf Ziya Beyefendi' diyen oluyor mu?"- Y. Z. Ortaç
dış
Görülen, içte bulunmayan yüzey
dış
İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
dış
Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim
dış
Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı
dış
Bireyin ötesinde bir varlığı olan
dış
Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar."- A. Haşim
dış
Yabancı ülkelerle ilgili
dış
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
dış
Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları
dış
Bir konunun kapsamına girmeyen şey
dış
Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı: "Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız
dışında
المفضلات