Şimdiki zaman, tek gerçeklik ve tek kesinliktir.
- The present is the only reality and the only certainty.
Onun benden nefret ettiğini kesinlikle söyleyebilirim.
- I can say with certainty that he hates me.
O, oyunu mutlaka kazanacak.
- He is certain to win the game.
Niyetlerinizin güvenilir olduğuna eminim.
- I'm certain that your intentions are honorable.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.
- Properly used, certain poisons will prove beneficial.
Belirli bir ölçüde ona güvenebilirim.
- I can trust him to a certain extent.
İnanç kanıt olmadan kesin olan şeydir.
- Faith is certainty without evidence.
Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.
- Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man.
Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.
- You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so.
Bizim sınıfta belli bir çocuktan etkileniyorum.
- I am attracted to a certain boy in my class.
Ona belli bir genç doktor tarafından bakıldı.
- He was taken care of by a certain young doctor.
Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.
- Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man.
Sadece üç saat uyuduysan, kesinlikle sınavda iyi yapmayacaksın.
- If you’ve only slept for three hours, you certainly won’t do well in the exam.
Tom kesinlikle hepimizin eğlendiğinden emin oldu.
- Tom certainly made sure we all had a good time.
Tom kesinlikle kendinden emin görünüyor.
- Tom certainly sounds confident.
Ben herhangi bir hata yapmadığımdan oldukça eminim.
- I'm pretty certain I haven't made any mistakes.
Herhangi bir kış gününde ona rastladım.
- I met her on a certain winter day.
... Now, a TPM is like that. It's a nub of stable certainty: if it's there, it can reliably ...
... run. You can't change that. There's another mode that I'll call certainty. ...